Devrimci Karargâh örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi
Avcı'yla ilgili
tartışma dallanıp budaklanıyor. 'Avcı bunu yapmaz' hüsnüzannı kişisel değerlendirme açısından anlam ifade edebilir; ancak hukukî sonuç doğurmaz.
Avcı'nın eski ülkücülüğünden, muhafazakârlığından hareketle,
terör örgütü olmakla suçlanan sosyalist bir teşkilata
yardım yapmayacağı savunuluyor. Düz mantıkla doğru gibi görünüyor. Fakat yakın zamana kadar cemaatçilikle suçlanırken birden en keskin cemaat karşıtlığına savrulması normal karşılanıyor. 20 yıl önceki 'işkenceci polis'in bir gün pişmanlık duyup mağdurlarından özür dilemesi de beklenmezdi. Herkesin iyi
aile babası olarak gördüğü kişinin eşini evli bir bayanla aldatmasına da ihtimal verilmezdi. Tartışma yanlış düzlemde yürütülüyor. Hanefi Müdür bunları yapabilir veya yapamaz iddialaşmasının anlamı yok. Teoride herkes her suçu işleyebilir. Pratikte bunu
mahkeme kararıyla ispat edene kadar herkes suçsuzdur. Bir de ara tür olarak
şüpheli ve sanıklar var. Herhangi bir suç işlediğine dair kuvvetli şüphe olanlar soruşturulur, toplanan
deliller çerçevesinde mahkeme ikna olursa
tutuklu yargılama yapılabilir.
İsnat edilen suçlamalar ve toplanan deliller sorgulanabilir. Avcı'nın savunması ve cevapları kritize edilebilir. Sevenleri ve ona inananlar suçlamaları ikna edici bulmayabilir, tutukluluk halini eleştirebilir. Bütün bunları atılı suçlar ve toplanan deliller üzerinden yapmak gerekiyor. 'Aleyhlerinde kitap yazdığı için cemaat tutuklattı' iddiası, 'Avcı, Devrimci Karargâh örgütüne yardım ve yataklık etti' suçlamasından daha ağır ve ortada hiçbir delil yok. Mahkemenin elinde yasalara uygun yapılmış
teknik takip sonucu elde edilmiş bilgiler bulunuyor. Gerekçesi ideolojik yakınlık veya başka şeyler olabilir: Takip altındaki kişilere taktik verilmiş mi, polisin fotoğrafını çek denilmiş mi ve daha önemlisi
kripto cihazı verilmiş mi? Bu sorulara kocaman bir hayır deyip kurtulmak varken, 'ama cemaat hakkında kitap yazmıştı' biçiminde daha zorlu bir aklanma yolu seçiliyor. Soruşturmada görevli polislerin, mahkemeye sevk eden savcının ve tutuklayan mahkemenin cemaatçi olduğuna dayanağınız nedir? Zincirdeki bütün
kamu görevlileri böyle bir yafta ile karşı karşıya kalacaklarını bile bile söz konusu karara nasıl
imza atıyor?
Cemaat denen ve her açıklanamayan olayın üzerine yıkıldığı yapı varsa ve ileri sürüldüğü gibi müthiş stratejiler takip ediyorsa Avcı'nın tutuklanmasının aleyhine olacağını kestiremiyor mu? Benzeri soruları çoğaltabiliriz ve hiçbirinin tatmin edici cevabını bulmak mümkün değil. Tek dayanak noktası Hanefi Avcı'nın kitabı ve sonrasında verdiği beyanatlar. Avcı'nın söyledikleri vahiy gibi tartışmasız kabul edilecekse,
Ergenekon tutuklularının salıverilmesi,
Hrant Dink cinayetinin peşinin bırakılması, Santaro ve
Zirve Yayınevi suikastlarının basit
sokak olayı diyerek geçiştirilmesi lazım. En çok şaşırdığım nokta burası.
Ali Bayramoğlu ve benzeri aydınların Avcı'nın kitaptaki bütün iddialarına şüphe ile yaklaşıp, hatta reddetmesi ama 'cemaat'le ilgili söylediklerine haklılık payı bırakması. Bayramoğlu, Taraf'taki mülakatta "Cemaat, üzerindeki şaibeyi kaldırmak zorunda" diyor. Avcı, başta
Ergenekon davası olmak üzere yakın tarihteki bütün derin operasyonları aklamaya çalışıyor ve bunları cemaatin kurguladığını öne sürüyor. O söylediklerine inanmıyorsunuz; fakat 'cemaat beni ham yapacak' dediğine inanıyorsunuz. Bir çelişki yok mu?