Şike yapanlara verilen cezalarda önemli indirimlere giden
yasa değişikliği jet hızıyla yol alıyor.
Parlamento'da eşine ender rastlanan mutabakatlardan biri oluşmuş durumda. Meclis'in hayati meseleler etrafında bile tek
vücut olamayışından yakınırken mezkûr mutabakattan şikâyet etmek çelişki gibi gelebilir. Ancak planlanan değişikliğin şekli ve muhtevası eleştiriyi hak ediyor. Milyonlarca insanı hakikaten ilgilendiren
emeklilik intibak yasası benzeri onlarca
düzenleme dururken buradaki el birliğine normal gözüyle bakmak zor. En çok da bu aceleci çabayı sunma şekillerine kızıyorum. Milyonlarca
taraftarın beklentisine
cevap verildiği iddiası, gerçeği yansıtmıyor. Çünkü yeni yasa sadece bugün ve yarın
şikeyle suçlanan
yöneticilere yarayacak. Taraftarın cezası ise dolaylı olarak katlanacak. Şikeyle suçlanan yönetici ister 15 yıl ceza alsın isterse 15 ay;
takım için sonuç değişmeyecek. Şike yaptığı kesinleştiği için takım küme düşürülecek. Hadi
lobi, federasyonda da etkili oldu ve şikeci
takımlar küme düşmekten kurtuldu diyelim.
UEFA'nın gazabından kurtulmak mümkün olacak mı? İhtimali bile cezalandırıp Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden
ihraç eden UEFA, kesinleşmiş cezalardan sonra sessiz kalır mı?
Avrupa kupalarına katılamadıktan sonra
şampiyonluğun da anlamı yok. Her alanda dünyaya kafa tutabilen bir ülkenin taraftarlarını 'annemizin ligi'yle tatmin etmek imkânsız. Uluslararası organizasyonlardan gelecek paradan mahrum kalan takımların
rekabet gücünü kaybedeceği ve kendi liglerinde bile zayıf düşeceğini de unutmayalım. Taraftarlar sadece bugün değil, yarın da
mağdur olacak. Zira cezalar caydırıcılıktan uzaklaştıkça suçlar tekrar edecek ve
kabak yine takımları destekleyen garibanların başında patlayacak.
Aslında mümkün mertebe suçun ve cezanın şahsiliği prensibi çerçevesinde yöneticileri cezalandırmak gerekiyor. Ben Fener taraftarı olarak şampiyonluğa sevindim. Ama hepsi o kadar.
Beşiktaşlılar da
Türkiye Kupası için coştular ve bitti. Şampiyon takımın bileti, forması zamlanıyor, oradan da kaybediyoruz. Şayet şike varsa, bundan maddi ve manevi menfaat sağlayan sadece ve sadece yöneticiler. Beşiktaş, kupayı almasaydı taraftarın
yönetime karşı sabrı taşacaktı. Fener bir yıl daha şampiyon olamasa
seyirci yine "olsun, Aziz Başkan çok güzel
stat yaptı" demeyecekti. Takımların yönetiminde olmanın getirileri saymakla bitmez. Kimsenin tanımadığı
işadamı iken ülkenin en etkili adamları kategorisine girmek bile başlı başına yeter. O büyük bütçeleri yönetmek, dünya çapında bilinir hale gelmek vs. Yöneticilere dönük cezalar caydırıcı olmazsa
maliyet-kâr hesabı yapıp şikeyi göze alacak çok adam çıkar. Bütün takım yöneticilerinin el birliği ile değişiklik talebini siyasete dayatmasının sebebi de günahkârlar dayanışması. Dün, bugün ve yarın işlenmiş ve işlenecek günahlarının paniği... İlla takımları kurtarmak istiyorlarsa yönetim kurullarında belli çoğunluğun suça iştiraki aranabilir. Böylece her şeyden habersiz taraftar cezalandırılmamış olur.
Fenerbahçe'den açılmışken, orada meskûn orduevinden yönetildiği ileri sürülen bir organizasyondan da bahsedelim. Korgeneral Galip Mendi,
Ergenekon tutuklusu emekli
generaller Hurşit
Tolon ve Şener Eruygur'u ziyaret ettiğinde
kıyamet kopmuştu. Şimdi
Hasdal Cezaevi'nde yatan generaller için biat turları düzenlendiği iddia ediliyor.
Tutukluluk bir tedbirdir ve en önemli gerekçesi suçun temadi etmesini önlemektir. Birinci derece yakınlar ve avukatlar dışında ziyaretler sınırlı ve
kontrol altındadır. Tutuklular, meşru hükümeti ve Parlamento'yu
darbe ile ortadan kaldırmakla suçlanıyor. Muvazzaf askerlerin ziyaretine izin vermek, tedbiri boşa düşürmektir. Bu tedbiri uygulayan
mahkeme, ziyaretçi listesini önüne alıp muhtemel şüpheliler olarak gözden geçirmeli. Ziyaretçilerin darbenin tamamlanması talimatlarını almadığını nereden bileceğiz?