Dün de üşenmeyip bir derleme yapan arkadaşının gönderdiği metni köşesine koymuş. Keşke kendisi de üşenmeyip yazılanların doğruluğunu biraz araştırsaydı.
Bu artık eskisi kadar zor da değil. 3G hızlı cep telefonuyla bile yapabilirdi. İnternette 10 saniyelik çabayla arkadaşının işgüzarlığının kendisini nasıl bir çelişkiye düşüreceğini fark edebilirdi. Öyle tutarsız örnekler veriyor ki biri diğerini yalanlıyor. Mesela "Emniyet'teki
Fethullahçı çeteleşme ile ilgili raporlar hazırlayan
Ankara Emniyet müdürü ve yardımcılarının da
disiplin cezalarına çarptırıldıklarını" söylüyor.
Hafızalarımızı tazelemekte fayda var. Ankara Emniyeti'nde meşru istihbarat bölümü haricinde kanunsuz dinleme yapılan 8. kat deşifre edilmişti. Baskını yapan, Yılmaz'ın yazısında '
Gülen mağduru' olarak geçenlerden DGM Savcısı Nuh
Mete Yüksel. Emniyet Müdürü
Cevdet Saral'la birlikte yardımcısı Osman Ak ve iki
emniyet amiri yargılandılar.
Çankaya Köşkü,
Yargıtay, bazı gazeteciler ve Genelkurmay'ın aralarında bulunduğu 963 kişi ve kurumun yasadışı dinlenmesiyle ilgili
dava zamanaşımı sebebiyle cezasız kapatıldı. Kanunsuz dinlemenin mağduru bazı kişiler açtıkları davaları kazanarak tazminat aldılar. Yargıtay 8. Daire'nin eski Başkanı Naci Ünver, bunlardan biriydi. Karar, hem kanunsuz dinlemeyi kesinleştiriyor, hem de Yargıtay gibi kurumların hedeflendiğini
tescil ediyordu.
Hürriyet yazarının hukuksuz ve mantıksız mantığından hareket edersek; baskını yapıp soruşturmayı açan
Nuh Mete Yüksel'in, mahkûmiyetleri veren
mahkemelerin, dava açıp kazanan Naci Ünver'in 'Fethullahçı' olduğuna inanmamız gerekecek. Daha ilginci, o günlerde 8. kat çetesi hakkında en ağır haberleri yapan
Hürriyet Gazetesi de okkadan nasibini almalı. Hazırlanan raporun saçmalığını iki yazı ile anlatan
Uğur Dündar bile risk altında. Dündar, listenin başına
Adil Serdar Saçan'ın konulmasını, saçmalığı anlatmak için yeterli bulmuştu. Nuh Mete Yüksel'in cezalandırılmasına gerekçe gösterilen kasetin hikâyesi daha şaşırtıcı. Avukat arkadaşının ofisinde çekildiği iddia edilen görüntüler, Çağdaş Eğitim Vakfı baskınında ele geçirildi. Yılmaz'a sormak lazım kasetin çekildiği mekân mı 'Fethullahçı', yakalandığı yer mi? Yoksa 'Hâkimlik vakarına yakışmayan davranışlar' maddesine isnat ederek ceza veren Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu mu?
Diğer örnekler de bunlardan farklı değil. Mehmet Y. Yılmaz'ın asıl zihniyetinde sorun var ve öncelikle onun çözümlenmesi lazım. Hürriyet yazarı, 10 yıl boyunca en ağır iddialar ve suç isnatlarıyla yapılmış ve
beraatla sonuçlanmış bir yargılamayı yok farz ediyor. Üstelik Yargıtay'da iki defa temyizden geçmiş bir beraat kararından bahsediyoruz. Yılmaz bununla da kalmıyor, usulüne uygun soruşturmalar sonunda yetkili mahkeme veya kurulların vermiş olduğu cezaları da görmezden geliyor. Yani Türk hukuk sisteminin 'ak' dediği birine kara çalmaya çalışıyor. Yine hukukun derdest edip cezalandırdığı veya halen yargılaması süren ve haklarında 'kuvvetli şüphe' bulunduğu için
tutuklama kararı verilen insanları ise aklamaya çalışıyor. Böyle bir zihniyet ve gazetecilik usulü olabilir mi?
İşin aslı şu: Gülen'e dokunan yanmıyor. Kendini yakacak işler yapanlar kahramanlaşıp
dokunulmazlık zırhı elde etmek için Gülen'le savaşıyormuş gibi yapıyor. Sahte kahramanlar, en kolay ulaşılabilen 'yel değirmeni' olarak Gülen'i görüyorlar. Artık kimse bunlara inanmıyor, Şanso Panço'ları hariç! Değil mi Sayın
Ekşi?