Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk
Eminağaoğlu,
gündem oluşturmaya devam ediyor.
Son icraatı,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı eliyle bugüne kadar yapılan bütün dinlemeleri deşifre etme girişimi.
Eminağaoğlu, dinlenip dinlenmediğinin anlaşılması için TİB'in bütün kayıtlarını inceleme kararı aldırdı. Kararı çıkarttığı
mahkeme de
yabancı değil, Osman
Kaçmaz'ın başkanlığını yaptığı
Sincan 1. Ağır
Ceza Mahkemesi. Kaçmaz da
Adalet Bakanlığı müfettişlerince soruşturulurken
teknik takibe muhatap olduğundan şikâyetçi olmuş bir isim.
Teftiş Kurulu ile yaşanan tartışmada dinlemelerin
mahkeme kararı ile yapılabildiği ve bunun da hukuka uygun olduğu ortaya çıkmıştı. Kaçmaz, kendi
dosyasında müşteki sıfatıyla yapmaya çalıştığı şeyi Eminağaoğlu'nun başvurusu sonucu
yargıç sıfatıyla karara bağladı. Normal şartlarda dosya önüne geldiğinde çekilmesi ve kararı meslektaşlarına bırakması gerekirdi. Aslında Eminağaoğlu ile aralarındaki yakınlık ve
dayanışma görüntüsü dahi çekilme kararı için tek başına yeterdi. Bir kişi aynı konuda hem
şüpheli, hem müşteki hem de yargıç olabilir mi? Bu soruyu hukuk fakültelerinde sorsanız alay konusu olursunuz. Ama Türkiye'de bir vakıa...
Kamuoyu, teknik takibe takılıp çeteyle ilişkisi delillendirilen yargıçlar ve üst düzey bürokratlara aşina.
İzmir 10.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A.K. ve
Hâkim Albay Ahmet Zeki
Üçok, en çok bilinenler. En son Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin
Arslan, uyuşturucu çetesiyle suç ortaklığı gerekçesiyle tutuklandı. Arslan'ın kendini savunurken "dinlemeden haberim olsaydı ilişkiyi keserdim" dediği söyleniyor. Başta şu ilkeyi ortaya koyalım: Hukuksuz dinlemeyi kim yapıyorsa ve kime karşı yapıyorsa toplumca karşısına dikilmeliyiz. Bunun dışında herkes
kanunlar önünde eşit. Kanunda yazan kurallara uyularak sokaktaki insan dinlenebildiği gibi hâkim ve savcılar da dinlenebilmeli. Kaldı ki normal olarak onlarla ilgili prosedürler daha sıkı. Günümüz hukukunda mutlak masuniyet imtiyazı hiçbir kişi ve zümreye verilemez. Teknik takip, suçla mücadelede kanunların tanımladığı bir metot ise kimse bundan beri olamaz.
İki soru kafamı kurcalıyor. Birincisi Sayın
YARSAV Başkanı, meslektaşlarının muhatap olduğu gerçekten kanunsuz dinleme ve fişlemelere neden böylesine tepki göstermemişti? Hatırlayın, iddia edilen
Ergenekon Terör Örgütü'nün, 91
Yargıtay mensubunun da içinde bulunduğu çok sayıda kişiyi fişlediği ortaya çıkmıştı. Avukat
emekli Albay Levent Göktaş'ın bürosunda ele geçen
belge ve CD'lerde yargı mensuplarıyla ilgili mahrem görüntüler bulunmuştu. Soruşturmayı yürüten savcılar, Yargıtay Başkanlığı'na kopyaları gönderip şikâyetçi olunup olunmayacağını sormuştu. Başkan Hasan
Gerçeker de 91 isme kendileriyle ilgili bölümleri gönderip kararlarını sormuştu. YARSAV Başkanı Ömer Bey'in bu konu ile ilgili tepkisini duyan var mı? Ben bilmiyorum. Mahkeme kararıyla devletin ilgili birimlerinin yaptığı takip için
kıyamet koparıp, ETÖ davası sanıklarının teknik takiplerini görmezden gelmek izahı zor bir çelişki. Merak ettiğim diğer konu, üst mahkemeye itirazını yapan TİB direnirse ne olur? Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 135. maddesi, TİB'in kuruluşunu öngören 5397 sayılı kanun ile MİT ve
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu,
iletişimin tespiti ve dinlenmesi karar ve işlemlerinin
tedbir süresince gizli tutulacağını emrediyor. Yani idarenin eli yeterince güçlü. Söylediğimin hukuka uygun olmadığının farkındayım, ama böyle başa böyle tıraş! Ömer Bey tereddüde yer bırakmayacak kesinlikte dinlendiğini ileri sürüyor. Mahkemeye 'ben dinleniyor muyum?' sorusunu sormasının başka bir amacı olabilir mi?