Taraf Gazetesi ve Mehmet
Baransu yine önemli bir gazetecilik başarısına
imza attı. 2007 yılında Üsteğmen Çağlar Canbaz'ı şehadete götüren süreç irdeleniyor.
Üsteğmenin annesi Çınar Hanım, askerî mahkemede sorumlulardan
hesap sorabilmek için hukuk mücadelesi veriyor. Davanın muhatabı
Albay Onur Dirik, kamuoyunun bildiği bir isim. Komutanı olduğu
Dağlıca Karakolu basılmış, 13 asker şehit edilirken, sekizi de
Kuzey Irak'a kaçırılmıştı. Baskınla ilgili daha sonra bir sürü iddia ortaya atıldı. Baskının önceden istihbarat kanallarınca haber verilmesinden tutun, Yarbay Dirik'in ses kaydına kadar çok şey konuşuldu. Dirik'e isnat edilen ses kaydında
baskındaki
ihmaller anlatılıyordu. Bütün konuşulanları kenara bıraktığımızda baskın bizatihi komutanın kariyerini sıfırlamaya yeterdi.
13 şehit ve 8
rehine, askerî açıdan tam fiyaskoydu. Ama Yarbay Dirik'in albaylığa yükselmesine engel teşkil etmedi.
Üsteğmen Canbaz'ın cenazesine katılmak nasip olmuştu.
Ataköy Camii'nde öğle namazını müteakip şehit cenazesini görünce komutanların arkasında safa durmuştuk. Yanlış hatırlamıyorsam, henüz görevine başlamamış olan
Deniz Kuvvetleri Komutanı
Metin Ataç da birinci saftaydı. Cami çıkışında organize olduğu intibaı uyandıran bir grup hükümet aleyhtarı gösteri yapmıştı. Ama o güne damgasını vuran, tek çocuğunu, hayata tutunduğu tek dalı kaybeden anne Çınar'ın sözleriydi. "Dimdik ayaktayım. Ağlayıp hainleri sevindirmem. Bu
bayrak hiç inmeyecek." diyordu. Bugün o '
çınar' sallanıyor, ağlıyor. Oğlunu bile bile ölüme götürdüğünü iddia ettiği komutanından hesap soruyor. Tepkiden, Dirik'i cezalandırmayan hatta ödüllendiren üstleri de nasipleniyor.
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ'un önüne dosyayı koymak istiyor.
Bu cesareti sadece şehit anaları gösterebiliyor. Hesap sormaya ancak onların gücü yetiyor. Şehit cenazelerini miting meydanına çevirmeye kalkan,
bakan yumruklayanlar gerçekten samimilerse hesabı asıl muhatabından sormalılar. Terörle mücadelede hükümetlerin sorumluluğu elbette var.
Güvenlik güçlerinin
yetki ve
bütçe sıkıntısının çözüm yeri
Meclis ile hükümettir.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ defalarca
basın toplantısı yaptı. İki konuda şikâyetini duymadık. Çok
şükür komutanlara 100'er milyon dolarlık iki
uçak tahsis edecek kadar zengin ülkeyiz.
Yaşar Büyükanıt'a emekliliğinde kullanması için vergilerimizle aldığımız trilyonluk zırhlı arabayı da unutmayalım. Yetki ve bütçe konusunda iyi sınav veren
sivil otoriteye şöyle
eleştiri getirebiliriz: Eğitim, sağlık veya maliye konularında bürokratların belli sınırları varken, güvenlik konusunda neden bütün inisiyatif bürokrasinin elinde? Yeterince
denetleme yapılıyor mu? Terörle mücadelede doğru
politikalar elinde
silah olan bürokratların son sözü söylediği politikalar olabilir mi? Bu sorular cenazelerde atılan sloganların tam tersini işaret ediyor.
Üsteğmen Canbaz'ın annesinin sesine
kulak vermeyen siyasetçinin samimiyetine inanmak zor. Çukurca'da kendi
mayınımızla kaybettiğimiz 7 şehidin ailelerinin feryadı medya dışında kimseye ulaşmadı. 'Terörle mücadelede zafiyet gösteriyor' şeklinde hükümeti eleştiren
CHP ve MHP, ihmal ve belki
ihanet kokan mayın skandallarında neden ağzını açmıyor? Mayınların nasıl gömülüp nasıl çıkarılacağına, karakolların nasıl korunacağına dair Meclis
kanun mu yapacak?
Askerlere eğitimi Bakan
Taner Yıldız ya da Kürşad
Tüzmen mi veriyor? Komutanlardan hesap soramayanların sivil otoriteye yönelik eleştirileri, politika yapmanın ötesinde anlam ifade etmiyor.
Çağlar Üsteğmen'lerin ölmediği muhakkak, ama Çınar annelerin içine kurt düşürüp ölmüşten beter ediyoruz. Birileri bu gidişe dur demeyecek mi?