Bayramı çok uzaklarda, ta çocukluk yıllarınızda kaldı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. O, yanı başımızda, dönüp bakmamızı, tebessümle selamlamamızı bekliyor. 'Nerede o eski bayramlar' diyenler aslında çocukluk heyecanlarını,
ucuz ve kolay mutlulukları özlüyor.
Yastığımızın altına koyduğumuz
ayakkabının daha pahalısından 10 çift vestiyerde bizi bekliyor. Dedemizin cebinden çıkardığı keseden özenle seçtiği liraların binlercesi cüzdanımızda. Halamızın böreğini şimdi kuzenimiz pişiriyor; yağ,
peynir, hamur aynı... Bayramlar eskimedi, biz yaşlandık.
Yeniden çocuk olup o günlere geri dönmemiz, benzer heyecanları yaşamamız mümkün mü? Roller değişti farkında değil miyiz? Bir çift ayakkabı ile yüz güldürebiliriz ve o yüze yansıyan mutluluğa ortak olabiliriz. Acaba kesesine mi el atıyor diye büyükleri pür dikkat izlemiyoruz, ama o heyecanı ve sonundaki sevinci yaşatabileceğimiz çocuklar var. Böreğimizden tatmak için gün sayanlar, bayramı iple çekenler yoksa; bizim kabahatimiz.
Bayramın iki yönü var biri enfüse, diğeri âfaka bakıyor. Âfaka, yani dışımıza, topluma
bakan yönünü halletmek kolay. Marketten
şeker ve çikolata alışverişini biraz fazla yapın. Cebinizde mahallenin çocuklarına dağıtabilecek bozuk para bulundurun. Evinizi, insanların gelmek için can attığı misafirperverlik numunesi haline getirin. Tebessümün sadaka olduğunu unutmayın yeter. Enfüse, yani içimize bakan yönü biraz fazla çaba ve odaklanma istiyor.
Tarih boyunca insanlığın cevabını aradığı 'biz kimiz, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz?' sorularını yeniden düşünmek adına bir fırsat bayramlar. İnsanız, o halde
ağaç gibi
hayvan gibi yaşayamayız.
Kuluz, o halde firavun gibi dolaşamayız. Yokluktan geliyor ama varlığa gidiyoruz. Varlık sebebimiz ve diğer varlıklarla farkımız nedir? Bu müşkül suallerin cevapları, içte bir yolculuğa, kendimizi sorgulamamıza vesile olacak. Bilhassa mecburi istikametimiz olan kabir kapısı, insanca yaşama azmimizi artıracak.
İç ve dışın birbirini besleyen iki
damar olduğu ortaya çıkınca işimiz daha kolaylaşacak.
Pakistan veya Kenya'da kurbanı vesile kılıp insanlığa yakın olma peşinde koşanlar, yaklaştıklarının kendileri olduğunu görecek. İçlerindeki insanı ve kulu yeniden keşfedecekler. Hayatın odağına kavgayı değil, dayanışmayı koyabiliriz böylece. Gücün değil hakkın son sözü söylediği bir dünya kurabiliriz. Kişiler arasındaki ilişkinin yegâne gerekçesini 'menfaat' olmaktan çıkarabiliriz. Lezzet ve hazzın yerine erdemi varoluş gayesi haline getirebiliriz. Sınırlı dünyalıktan pay kapmak için savaşacağımıza, bölüşmenin yolunu bulmak üzere konuşabiliriz. Kulluk şuuru, kölelikten azat ederken, insanlığa hizmeti
gönüllü hale getirebilir.
İnsan olma mücadelemizin dönüm noktaları bayramlar. Ve inanın evrenselleşen bayramlar eskisinden çok daha güzel. Sadece sokağımızdaki yetimin başını okşamak nerede, Pakistan mağdurlarının yarasını sarmak nerede! Şahsen gidemesek bile kurbanlarımız dünyanın dört bir yanında. Bu, çağımız insanına yüklenmiş bir külfet değil, önümüze açılmış büyük bir fırsat. Kanayan her yarayı yüreğinde hissetmek ve elinden geleni yaptıktan sonra yetişemediği yer için
gözyaşı dökmekten daha büyük bir insanlık olabilir mi? Haydi uzaklarda boşuna aramayın, yanı başınızdaki bayramla bayramlaşın önce. Hayırlı bayramlar....