Dışişleri Bakanı Ali
Babacan zor bir görevi yürütüyor.
Bütün
ülkelerde en kritik ve sorumluluk isteyen
bakanlık, Hariciye. Ama bize özgü zorluklara bir de son günlerde yaşadıklarımız eklenince hepten çekilmez olmuştur. Eşlik ettiğimiz
Hollanda gezisi söz konusu düşüncemi pekiştirdi. Düşünün bir kere; ülkenizdeki demokratikleşmeyi ve dönüşümü anlatmak için en itibarlı üniversitelerden birinde Leiden'de kürsüye çıkıyorsunuz. Kapsamlı sunumunuz biter bitmez ilk soru: 'Bu
kapatma davası da neyin nesi?' Dönüş yolunda isyanını 'Biz bunlarla zaman ve enerji harcamamalıydık.' cümlesiyle dile getiriyor. Sadece ona değil, bize de her gittiğimiz yerde dava soruldu. Bilhassa Türk toplumu endişeli gözlerle 'Ne olacak bizim memleketin hali?' sorusuna
cevap arıyor. Babacan'ın işinin zorluğu bununla bitmiyor. İçinden çıkmaya çalıştığımız tezatlar yumağını en derinden o yaşıyor. İç savaşın eşiğinden dönen Pakistan'da tarafların güvenip sözünü dinlediği 'akil' ülke konumundasınız. Cumhurbaşkanından başbakana kadar herkes devrede. Dışişleri bakanı olarak yeni hükümeti ilk ziyaret edenlerden biri olmanın planlarını yapıyorsunuz. Ülkenizde ise suni bir kamplaşmanın parçası haline getirilmeye çalışılıyorsunuz. Hollanda çılgın bir istismarcının 'Fitne'siyle uğraşırken sizden
yardım istiyor. Aşırı sağcı
Özgürlükler Partisi lideri Geert Wilders'in filmiyle oluşturmaya çalıştığı kaosa önlem üretme çabasındasınız. 'Özgürlükler
hakaret özgürlüğünü kapsamaz. Hele bir toplumu ve onun kutsallarını aşağılama hakkı hiç vermez.' şeklinde fikir beyan edip sorunun kaosa dönüşmemesi için katkı sağlıyorsunuz. Danimarka'da kötü yönetilen sürecin açtığı rahnelere ve İsveç'teki başarılı operasyona dikkat çekiyorsunuz. Vatanınıza döndüğünüzde eşinizin başörtüsünü 'dinsel taassubun sembolü' gören ve bu yüzden partinizi kapatmaya çalışanlara cevap yetiştiremiyorsunuz. Medeniyetler İttifakı sürecini başlatan ülkenin temsilcisisiniz. Başbakanınızın,
İspanyol meslektaşıyla çıktığı yolda katılan ülke sayısı 60'ı bulmuş. Dostlar Grubu artık somut projeler aşamasına geçmiş.
Türkiye'nin
Avrupa Birliği üyelik sürecini bu anlamda projeler üstü proje olarak görüyorsunuz. 'Dünyada barış'ın öncülüğüne soyunuyor ve mesafe alıyorsunuz fakat yurtta barışmamak üzere ant içenlerin direncini kıramıyorsunuz.
Bakan Babacan her şeye rağmen hayata olumlu bakmaya çalışan birisi. Yer yer yükselen ve AB ile birlikte AK Parti'ye ağır suçlamalarda bulunanlara dahi farklı pencereden bakabiliyor. 'Negatif milliyetçiler' dediği bu kişilerin 'Bizden adam olmaz' noktasından 'biz bize yeteriz' çizgisine gelmesinde kendilerine pay çıkarıyor. Ekonomik
kriz sürerken
yabancı sermayeye defol demeyi aklına getirmediğini, sorunlar halloldukça ortaya çıkan özgüvenin bazen yanlış mecralara kayabildiğini anlatıyor. Tam yerine denk geldi, espriyi
Semih İdiz patlattı. Varlık Özmenek'in 'Bizden adam olmaz diyorlar, bal gibi olur ama mevzuat müsait değil.' sözlerini hatırlattı. Mevzuat düzeltiliyor, bu defa zihniyet sorununu aşamıyoruz. TUSKON'un genel kurulunda Türkiye
İhracatçılar Meclisi Başkanı
Oğuz Satıcı, 'Türkiye kendi kendine zarar vermezse 2023'te çok farklı, hedeflerine ulaşmış bir ülke göreceğiz.' demişti. Mevzuat hazretlerinden sonra zihniyetleri ve onun getirdiği alışkanlıkları da aşabilirsek bizden hakikaten adam olacak.