Seçim sürecinin siyasiler kadar aktif sektörü biz gazeteciler. Neredeyse onlar kadar dolaşıp, nefes tüketiyoruz. Onlardan farkımız, seçmenin nabzını tutmak için kılcallara kadar inmeye çalışmamız.
Anketlerin mutabakatı, üç aşağı beş yukarı sonucu belli bir
seçime gittiğimiz yönünde. Sokaklara canlılık getiren ve yeni şeyler söyleyenler, 13 Haziran'dan sonra anayasa yapma heyecanını duyanlar.
HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı
Erol Erdoğan'a 'Halkta anayasa talebi ve arzusu görebiliyor musunuz?' diye sorduğumda; "Herkes adını koyarak anayasa demeyebilir. Ama talepler ancak bir anayasa değişikliği ile karşılanabilecek konular. Onun için güçlü bir 'yeni anayasa' talebinden söz edebiliriz." şeklinde
cevap vermişti. Ben de dolaştığım yerlerde bazen adını koyarak bazen taleplerin özünden hareketle, yeni ve demokratik anayasa talebinin karşı konulamaz noktada olduğunu görüyorum. 12
Eylül referandumuyla hayata geçen kısmi
anayasa değişiklikleri halkın bu yöndeki arzusunu ve başarılacağına dair inancını pekiştirmiş.
Olağanüstü dönemlerde yazılmış ve cuntaların zoruyla dayatılmış anayasalarla yönetilmek zorunda kalan
toplum, artık milli iradenin tapusunu istiyor. Teoride
kiracı gibi görünen ve güya millet adına egemenliği kullanan bürokratik oligarşinin vesayetine son verme zamanı geldi. Cuntaların halkı aşağılayan hatta
hain gören bakış açısıyla yazdığı metni yırtıp atmalıyız. Önümüzdeki seçim bunun için kaçırılmaması gereken fırsatlar sunuyor. Oy toplamak üzere kapımıza gelen partilere, anayasa paketlerinde neler bulunduğunu sormamız lazım. 82
Anayasası'nın kötülüğü konusunda nutuk dinlemek istemiyoruz. Herkes yeni anayasa hakkında hazırlığını ortaya döksün.
Geçenlerde
demokratikleşme talepleri üzerine sohbet ettiğimiz birkaç arkadaşta müşahede ettiğim psikolojiyi ve onlara söylediklerimi paylaşmak istiyorum. Öylesine sindirilmişiz ki en temel haklarımızı kullanırken bile çekiniyoruz. Kafamızda bir sürü 'acaba' kol geziyor. O arkadaşlara şunları söyledim: Siz
ihale peşinde misiniz?
Hayır. Bürokraside
koltuk kapma yarışında mısınız? Hayır. Ne istiyorsunuz? Daha yaşanılır bir
ülke ve onu sağlayacak demokratik bir anayasa. Bu sizin, benim en demokratik hakkımız; göğsünüzü gere gere, yüksek sesle taleplerinizi dile getirin. Asıl
12 Eylülcülerin yaptığı anayasa ile yönetilmeyi hazmetmek ayıp. Kazananı belli seçimde, prensiplerin ve hukukun arayışında olanlara yapılacak en mesnetsiz
suçlama particilik olur.
O arkadaşlardan ayrıldıktan sonra fark ettim, kavramlar gerçekten tersyüz edilmiş. Demokratik anayasa arzusunu
baskı altında, neredeyse ezik biçimde dile getirmek zorunda kalıyoruz.
Ergenekon ve
Balyoz davalarını eleştirenler, planları yalanlayamadıkları noktada 'fiiliyata geçmeyen
darbe hazırlıklarını' pervasızca savunuyor. Onlar darbe hazırlığı yapmayı neredeyse demokratik hak gibi sunuyor; bizim hukuk ve
demokrasi arayışımızdan mahcup olmamızı bekliyorlar. Şurası muhakkak, pek çok sorunumuzun kaynağı bizzat anayasa. Hak ve hürriyetleri kaşıkla verip kepçeyle geri isteyen, milletin 'devleti ele geçirmemesi' adına bütün tedbirleri almış, bürokrasiyi toplumun hizmetçisi değil vasisi olarak tanımlamış bir metinle yönetiliyoruz. Onunla demokrasi filan inşa edemeyiz. Bu
sistem yüzde 47 oyla seçilmiş bir hükümete, 18 yıldır aynı görevde olan il milli eğitim müdürünün yerini değiştirme iktidarı vermiyor. Gücünü 12 Eylül'lerden alan bürokrasiyi aşmadan bu kadar ilerlediğimize şükredelim.