Dikkatli okurlarımız, başlığı
Aksiyon Dergisinden hatırlayacaktır. 19
Ekim 2009 tarihli derginin
kapak konusu, kontrolsüz internetin çocuklar için ihtiva ettiği tehlikelere ayrılmıştı.
Bugünlerde 'internet ve çocuk' üzücü bir olay vesilesiyle, Erzurumlu Musa Kang'ın hayatını kaybetmesiyle tekrar gündemde. Musa'nın ölümünün internetle bağlantısı henüz kesinleşmedi. Aile, iddiaları yalanlarken, yetkililer de henüz spekülasyonları doğrulamadı. Bu olaydaki katkısı netleşmemekle birlikte internetin çocuklara zararı konusunda şüphe yok. Zaten tehlikeyi sadece ölüme indirgemek de yanlış. Cinayetin sebebi farklı çıktığında 'internetten dolayı öldürülmemiş' deyip kafamızı kuma gömecek halimiz yok.
Kontrolsüz ve zararlı muhtevadan arındırılmamış internetin sebep olacağı sosyal ve
psikolojik mahzurları daha ciddi biçimde konuşmamız gerekiyor. Alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan daha riskli bir
bağımlılık çeşidiyle karşı karşıyayız. Riskin büyüklüğü, diğerlerine nazaran daha gafil davranılması ve tehlikenin farkına varılamayışından. Düşmanı bilirseniz
tedbir alma şansınız olur. Ancak ev
ödevi ve dünyaya açılan pencere kisvesiyle evimize kadar sızan düşmanı çoğu ebeveyn tanımıyor bile. Çocuğunun gözünün önünde durması çoğu insanı rehavete sevk ediyor. Evde sandığımız çocuğun 'ağ üzerinden' en bitirim sokaklarda, en zararlı insanlarla düşüp kalktığını fark etmiyoruz.
Bilgisayarı televizyonla da karıştırmamak lazım. Zira çocuk çoğunlukla
ekran karşısında yalnız kalmadığı için risk minimize edilebilir. Tek taraflı bir
iletişim kanalı olması da bağımlılık seviyesini düşürücü etki yapıyor. İnteraktif (karşılıklı) iletişime imkân veren bilgisayar, kişiyi tamamen asosyal hale getirebiliyor. Gerçek kişilerle (online) iletişim ise tam bir iğneli fıçı. Gün geçmiyor ki gazetelerde, 'internette tanıştığı kişi tarafından' diye başlayan
cinayet,
gasp ve
tecavüz haberleri verilmesin. Sanal dünyanın perdesi arkasına saklanan suç makineleri her gün sürek avına çıkıyor.
Aksiyon'da geniş bir dosyada anlatılan bütün mahzurları burada sıralayamayız. Öyleyse biraz da çözüme dönük konuşalım. Şurası muhakkak ki, bilgisayarı hayatımızdan çıkarıp atma şansımız yok. Geleceğin dünyasında kapladığı alan gittikçe genişleyecek. Yasaklayarak ve yok sayarak
savunma hattı oluşturmak imkânsız. Tam tersine bu teknolojiyi doğru ve faydalı şekilde kullanacak meşru bir daire tanımlamalıyız. Önce filtre programları akla geliyor. Fakat bunların yeterli olmadığı unutulmamalı. Kelime üzerinden denetim yapabilen filtreleri aşmak maalesef çok zor değil. Bilgisayarın ortak kullanım alanlarında bulunması da basit ama etkili korunma yöntemlerinden.
Çocuk, bilgisayarla baş başa bırakılmamalı.
Online diye tanımlanan mekân dışındaki insanlarla ve çoğunlukla tanınmayan kişilerle oynanan oyunlardan uzak durulmalı.
İnternete ihtiyaç bırakmayan bilgisayara yüklenen oyunlar
tercih edilebilir. Bunda da bağımlılık oluşturmayacak şekilde süre sınırlamasına dikkat edilmeli. Ayrıca zekâ geliştiren türlere yönelmeli, şiddet içerikli olanların çocuk psikolojisinde sebep olacağı yıkımlar göz ardı edilmemeli. Bilhassa 'internet kafe'lerin başka kötü alışkanlıklara da götürebileceği hatırdan çıkarılmamalı.
Önemli bir hatırlatma da Millî Eğitim camiasına. Bir dönem furyaya dönüşen internetten ödev konusu gözden geçirilmeli. İnternetten 'kes yapıştır' usulüyle yapılan ve hiç okunmayan ödevlerin çocuğa faydası yok. Çocukları avlamak isteyen zararlı sitelerin, sayfalarına, muhtemel ödevlerde geçecek kelimeleri yazdığı biliniyor. Yani çocuk ödev yaparken bir yerlere kapılıp gidebiliyor. Evinde internet olmayan çocukları internet kafelere mahkûm etmesi de cabası. Özetle çocuklarımızın 'ağ'a düşmemesi için uyanık olmak mecburiyetindeyiz.