Geçtiğimiz haftalarda,
Avrupa ülkelerinin bazılarında ciddi bir
terör paniği yaşandı.
Yemen’den ABD
Chicago’daki iki sinagogun adresiyle kargoya verilmiş bombalı paketler
Dubai,
İngiltere ve
Yunanistan havaalanlarında ele geçirildi. İddiaya göre, benzer biçimde hazırlanmış bombalı kargoların bir kısmı da
İtalya ve
Fransa’nın cumhurbaşkanlarını
hedef almaktaydı. Bu girişimi
El-Kaide’nin Yemen’deki kolu üstlendi.
El-Kaide’nin Yemen’deki kolu denmesine rağmen, bazı kaynaklar
örgütün Yemen’de yeni bir ordu kurduğunu; diğer bir ifadeyle El-Kaide’nin vurucu gücünün Yemen’e taşındığını ileri sürüyor. Örgüt, ABD ve müttefiklerini hedef almaya devam edeceğini açıklayıp bombalı paketlerin bir uyarı olduğunu bildirdi. Yani El-Kaide isterse Chicago’yu havaya uçurabileceğini,
Sarkozy ya da Berlusconi’yi öldürebileceğini ima ediyor. Fransa ve İtalya cumhurbaşkanlarının bu tür eylemler sonucu yaşamlarını kaybetmesi mutlaka toplumda fazlasıyla infial yaratır, travmatik olur, ama bir yandan da bu kişilerin kahramanlaşmasına yol açar. Teşbihte hata olmaz, bir anlamda “kör ölür, badem gözlü olur”. Ancak Chicago falan havaya uçarsa, hele ki bombalar sinagoglarda patlarsa, o zaman yeniden savaş çığlıkları atılır.
Birleşik Krallık ve Suudi
Arabistan istihbaratı sayesinde bombalar bulunmuş, demek ki Yemen’de en güçlü istihbarat bu iki ülkeninki. Tarihsel bilgilerimiz zaten bu iki ülkenin Yemen’den hemen hiç ellerini çekmediklerini hatırlatıyor, üstelik şu meşhur “Somalili
korsanlar”ın faaliyet gösterdiği yerlerin tam karşı yakasında bulunan, Bab el-Mandep boğazı ile Aden Körfezi’ni tutan bu ülkenin stratejik değeri tartışılmaz. Ayrıca, bir yandan Yemen, öte yandan Oman’la çevrilmiş
Suudi Arabistan’ın yarımadanın bütününe yayılmasına, Hint Okyanusu’na açılmasına da engel bir durum söz konusu.
El-Kaide’nin Yemen’den hareketle “
batı”yı tehdit etmesi, aslında doğrudan Yemen’i hedef haline getirmek anlamına geliyor. Terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da faaliyet gösteren batılı güçlerin bir anlamda Yemen’e davet edilmeleri gibi bir durum söz konusu. Afganistan’a vurulan neşterin, cerahati nasıl çevre ülkelere yaydığı malum. El-Kaide ile mücadeleyi
Taliban ya da başka gruplarla mücadeleyle karıştırmış batılı güçlerin Afganistan’da yarattıkları ortam, ne burada bir istikrar kurmaya
hizmet etmiş durumda ne de terörizmi sonlandırmayı başarmış vaziyette. Üstelik önce
Pakistan, ardından Yemen ve muhtemelen Orta
Asya ülkelerine kadar sıçramış, yayılmış bir El-Kaide yaratıldı; şimdi baş etmek daha zor hale geldi.
Pakistan’a müdahale edilmesi,
baskı yapılması batı müttefikler arasında tartışılırken bir de Yemen’e müdahale konusu ele alınıyor.
Müdahale güçlerine
Rusya şimdiden dahil oldu, Obama’nın
seçim sonrasında ilk gittiği yere bakılırsa, Hindistan’ın da bu ittifaka dahil olması bekleniyor olabilir. Kimbilir belki Çin de davet ediliyordur; ne de olsa bu ülkede de radikalleşme eğiliminde kesimler mevcut.
Küresel diğer güçleri
terörle mücadele ittifakına daha fazla sokup kendisini biraz geri çekmeyi tasarlayan bir ABD var gibi gözüküyor. Ancak sorun şu ki, daha fazla yere daha çok sayıda oyuncuyla müdahale edince El-Kaide’nin ortadan kaldırılacağına dair bir garanti yok.
Çok yere müdahale, olsa olsa o bölgelerdeki siyasi otoritelere müdahale anlamına gelir ve muhtemelen stratejik noktaların bir dizi güç tarafından yeniden ele geçirilme mücadelesine dönüşür. Umalım ki, bombalı davetiyelere icabet etmeyecek oyuncuların aklıselimi galip gelsin.