Almanya’nın eski başbakanı Schröder, iktidarı sırasında
Almanya-
Rusya ilişkilerinin geliştirilmesine ağırlık vermiş hatta Putin’i “kusursuz demokrat” olarak tanımlamıştı. Geçen yıl anılarını kitap olarak yayınladığında da Putin’e olan sempatisini benzer terimlerle tekrarlamıştı. Alman basını bir süre Putin’in kusurlu mu kusursuz mu demokrat olduğunu tartışmış, ardından iktidarı alan Merkel, Putin’in kusursuz bir demokrat olmadığını açıklayarak bu
tartışmayı sonlandırmıştı.
Putin’in demokratlığı üzerinden yapılan bu tartışma, aslında Almanya ile Rusya’nın “yakınlaşma” eğilimine yönelik bir tartışmaydı. AB ve NATO’nun Rusya ile gerilimli bir dönem yaşadığı yıllarda, her ikisine de üye olan Almanya’nın sessizce Rusya’ya el uzatması, bu tartışmaların esas nedenini oluşturmuştu.
İki
ülke arasındaki yakınlaşma girişimlerinin en önemli ayağı ise, 2005 yılında iktidarı kaybeder kaybetmez Schröder’in Almanya-Rusya doğalgaz
boru hattı konsorsiyumunun başına geçmesi oldu. Bu hafta başında proje tamamlandı ve faaliyete geçti.
Devreden çıkanlar
Schröder,
boru hattının açılışını Putin’in boynuna atlayıp sarılarak kutladı; Putin bu tezahürat karşısında şaşırdıysa da
renk vermedi. Devreye giren boru hattı Almanya ve oradan da
Avrupa’ya dağılacak doğalgazın
Ukrayna ve Bela Rusya’yı devreden çıkararak doğrudan Almanya’ya ulaştığı bir hat. Buna paralel diğer hattın da
Romanya-
Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya ulaştığı ve yine Ukrayna ile Bela Rusya’nın devre dışı bırakıldığı hatırlatılmalı.
Söz konusu hattın Almanya-Rusya yakınlaşması için yeterli bir neden oluşturduğu söylenebilir. Ancak konu sadece doğalgazda arz ve talep güvenliği sağlanmasıyla sınırlı değil. Bu tür ittifaklar, aynı zamanda stratejik
tercihlerin de ifadesi durumunda ve anlaşılan o ki Ukrayna ve Bela Rusya’nın kaderi Almanya ile Rusya’nın ilişkilerine terk ediliyor. Bilindiği gibi Ukrayna’da biri Rusya diğeri Avrupa yanlısı iki Ukrayna bulunuyor ve bunların mücadelesi giderek sertleşiyor. Her iki tarafın da Rusya ya da Avrupa ile yürüttüğü pazarlıklarda doğalgazın bir değişken olmasına son verildiği anlaşılıyor. Birleşik Krallık ile
Fransa Libya ile oyalanıp dururlarken, Almanya Avrupa’nın enerji giriş kapısı olmuş bile denebilir.
Yeni arayışlar
Söz konusu gelişme, Avrupa’da yaşanan
ekonomik krizin neden güney ekseninde kronikleştiğini ve Almanya’nın hem krizdeki hem de krizden kurtulma projelerindeki yerini anlamayı biraz daha kolaylaştırıyor. Bununla birlikte esas olarak AB’nin Fransa-Almanya çekirdeğiyle değil bundan böyle sadece Almanya ile şekilleneceğini öngörülebilir. Bu da Almanya’nın Rusya-ABD dengesinde son derece yaşamsal bir rol aldığının ifadesi olur.
ABD-Rusya dengesi, birinin
Ortadoğu diğerinin Orta
Asya üzerinde yeniden yapılanma etkisine diğerinin ses çıkarmaması üzerine kurulu. Bu çerçevede
İran,
Afganistan,
Pakistan gibi iki bölgeye de ait yerlerle Libya ve
Somali gibi Ortadoğu dışı alanlarda rekabetin sürdüğü söylenebilir. Ortadoğu-
Orta Asya hatlarının birbirine karışmaması ve Rusya-ABD dengesinin bozulmaması konusunda rol oynayan ülkelerden biri de
Türkiye ve hala bu işlevini sürdürüyor. Ancak
İsrail ile yaşanan gerginlik, Suriye’nin geleceğinin belirsizliği, NATO radarlarının ülkeye yerleştirilme kararı gibi bir dizi gelişme, giderek Türkiye’yi iki gücü dengeleyen
oyuncu yapmaktan çıkarıp taraf olmaya zorluyor.
Türkiye’nin bölgesel rol kapsamında “enerji koridoru” gerekçesinin de zayıfladığına dikkat çekmek gerekiyor. Rusya, Avrupa’ya doğrudan hatları tercih ediyor, alternatif hatlar durumundaki
Azerbaycan, İran ve
Irak-Türkiye hatlarında da sorunlar sürüyor. Bu durumda Türkiye’nin bölgesel rolünü tırpanlamaya ve ikame etmeye
aday bir koalisyonun üyelerini tahmin etmek mümkün olabiliyor.