Bir
ülke cumhurbaşkanının başka bir ülkeyi ziyaret etmesi, öncelikle bu iki ülke arasında fazla sorun olmaksızın yürüyen ilişkiler olduğunu, ardından da ilişkilerin daha fazla geliştirilmesi yönündeki ortak iradeyi gösterir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
Bulgaristan ziyareti de bu çerçevede ele alınabilir.
Sınır komşusu olan iki ülke yıllarca ciddi sorunlar yaşamıştı. Bulgaristan’daki
Müslüman azınlık,
göçmenler, sınır yapan suların paylaşımı,
baraj kapakları ve sellerin denetimi gibi açık; “sol”
propaganda,
kaçakçılık,
mafya bağlantıları gibi örtülü sorunlar iki ülkeyi küs iki kardeş haline getirmişti.
Bulgaristan’ın sancılı dönüşümü ve AB sürecinde attığı adımlar ile
Türkiye’nin değişim yılları birbirini tamamladı ve yeni bir ilişki inşa edildi. Bununla birlikte, özellikle Türkiye açısından bakıldığında dış
politika öncelikleri ve ilgisi arasında Bulgaristan fazla bir yer bulamadı. Cumhurbaşkanının ziyareti, hem Türkiye’nin dikkatini ve ilgisini Bulgaristan’a çekmek hem de “iç”
siyasetin çemberini genişletmek açılarından son derece önemli.
İkili ilişkilere dair
Bulgaristan ile ilişkilerin geliştirilmesinin üç ayağı bulunduğu söylenebilir. Bunlardan biri
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi. Sadece taraflar arasında zaten epeydir artmış olan ticaret hacminin daha da büyütülmesi ve şeffaflaştırılması değil aynı zamanda yatırımların da artırılması hedefleniyor. Bulgaristan’daki Türkiye meşeli yatırımların çoğaltılması ile yatırımcıların karşılaştıkları sorunların çözülmesi yolunda Türkiye’nin istekleri bulunuyor. Bulgaristan ise daha çok ticaret ile ilgileniyor, bir de “okumuş işsiz” nüfusu için Türkiye’den kolaylıklar bekliyor.
İlişkilerin ikinci ayağı,
azınlıklarla ilgili. Her ne kadar Bulgaristan Müslüman ve Türk azınlıklar konusunda epeyce yol katettiyse de hala fiilen yürüyen ayrımcılıkların olmadığı söylenemiyor. Türkiye’nin bir anlamda “elimiz üstünüzde” anlamına gelen bir tutumu var ve cumhurbaşkanı ziyaret kapsamında bu durumu pekiştiriyor. Ancak Bulgaristan’daki Türk azınlığa gösterilen ilgi, aynı oranda Bulgaristan’ın da Türkiye’deki azınlıklarına ya da din kardeşlerine ilgi göstermesine de izin vermek anlamına gelir; ki bu da bir biçimde Türkiye’deki Ortodoksların taleplerini ima eder.
Üçüncü ayak ise, Türkiye’nin AB ve NATO ilişkilerini kapsıyor. NATO içinde Türkiye’yi yalnızlaştırmaya çalışan, Kıbrıs’ı NATO’ya almak isteyen
Avrupa ülkelerine karşı Türkiye Bulgaristan ile olan ittifakını güçlendirmeyi amaçlıyor. Ayrıca NATO’yu Karadeniz’e, yani Rusya’nın karşısına çıkarmama konusunda da hem fikirler. Türkiye’nin AB sürecinde Bulgaristan desteğini istediğini de belirtmeye gerek yok.
‘İç’e dair
Ziyaretin bir de iç yüzü bulunuyor. Cumhurbaşkanı uçağında BDP ve CHP’den milletvekillerinin bulunması, bir yandan dış dünyaya “çoğulculuk” mesajı veriyor. Türkiye’de
yemin krizleri dışında da bir dünya olduğu, bir yandan militer yapılarla mücadele sürerken öte yandan
sivil siyaset yapanlarla muhatap olunduğu gösteriliyor. Öte yandan adı geçen iki siyasal partiye öğrenme fırsatı da sunuyor.
BDP açısından Bulgaristan ziyaretine katılmak, başka ülkelerin azınlık sorununa ne tür çözümler bulduğunu görmek açısından önemli. Ancak bundan daha önemlisi Türkiye’de yaşayan herkes için sorunların sadece kendi yaşadığı çevreye ait olmadığının anlaşılması. Kürtlerin Bulgaristan’a yatırım yapmalarının önünde bir engel olmadığının hissedilmesi ve bu sürecin
Meclis protestosuyla hızlanmayacağının düşünülmesi amaçlanmış olabilir. Bu ziyaret CHP’ye ise dünyanın Türkiye, Türkiye’nin de partiyle sınırlı olmadığını gösterebilmişse ne ala.