Yeni anayasa önünde sonunda hazırlanacak. Bu anayasa üzerinde “uzlaşma” gereğinden söz ediliyor sık sık. Doğrudur. Muhalefet partilerinin,
sivil toplum kuruluşlarının, yargının, baroların düşüncelerine başvurmak gerekir.
Ama bizde böyle bir gelenek, uzlaşmak isteği olmamış anayasa konusunda bugüne değin.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dört anayasa gördüğümüzü hatırlattı
Oğuz Ağca geçen gün gönderdiği e-postayla.
Bunlardan ilki 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu. Bunu yazan da Cumhuriyeti kuran askerler.
Ardından; 27
Mayıs 1960 darbesi sonrası kaleme alınan 1961
Anayasası var.
O günün koşullarında, gerçekten de 1961 Anayasası buram buram
demokrasi kokuyordu. Hatta “ilerici” demek bile mümkündü ‘61 Anayasası için. Ancak bu anayasa hazırlanırken, toplumsal uzlaşma, her kapıyı çalma, herkese danışma gibisinden girişimlere soyunmadı kimse. Askerler yazdırdı anayasayı.
Sonra, 1961 Anayasası, 1971-73 yılları arasında, fazla demokratik ve ilerici ve de insanımıza gereksiz haklar (?) tanıdığı gerekcesiyle, 12
Mart tokatı sonrasında değişime uğradı. Bu değişim sürecinde de kimseye
akıl danışılmadı.
Ve tabi, 1982 Anayasası!!
Kendi halkını hepten düşman bellemiş, devleti halktan korumaktan başka bir düşüncesi olmayan bir zihniyetin yazdırdığı bir garip metindir bu. Anayasal haklar değil anayasal haksızlıklarla doludur! Bu anayasa da darbecilerce hazırlananlar listesinde yer alıyor.
Şimdi,
CHP, MHP ve dahi irili ufaklı siyasi partilerin, kalkıp da
AK Parti’ce kaleme alınan
taslak konusunda, “AKP Genel Merkezinde hazırlanan taslağın kapağını açıp bakmam” demeleri çok
doğal.
Çünkü sivillerin işi değil anayasa hazırlamak! AK Parti üzerine vazife olmayan bir şeye neden soyunuyor anlamak mümkün değil (?!).
Muhalefet biliyor anayasa hazırlamanın siyasilerin işi olmadığını da,
iktidar bunu bir türlü öğrenemedi işte! Bırakın kardeşim uğraşmayı! Germeyin milleti! Huzursuzluk çıkarmayın.
Genelkurmay hazırlasın, siz oylayın, herkes de rahat etsin!!
Gençleri anlamak gerek
Öğrencilerin protestolarıyla ilgili, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, çok doğru bir saptamada bulunmuş. “Gençliğin heyecanını ve tepkisel ruhunu anlayabilirim ama ölçü kaçmasın.”
Ölçüyü polis de kaçırmamalı ama! Eğer öğrencilerin gerçek amacı huzursuzluk yaratmak, Türkiye’yi geçmişin “öğrenci olaylarıyla” başlayan kanlı ortamına sürüklemekse, onlara coplarla saldırarak, yerlerde sürüyerek, kiminin burnunu kırarak bunu engelleyemezsin. O zaman haksız olursun çünkü. Herkes “vah vah; çocuklara da böylesine insafsızca vurulur mu?!” der. Dahası, gösteri benden yanaysa haklı bana karşıysa haksız mantığı demokrasilerde işlemez! Yumurtalı saldırıları kınamak doğrudur ama polisin aşırı tepkisini de aynı biçimde kınamak şarttır.
GÜNÜN FIKRASI
Siyasilerin, “yumurtayı atacaklarına
omlet yapsınlar”, sözüne Ekşisözlük’ten
yanıt geldi: “Biz yumurtayı omlet yapıp yiyelim ama polis de biber gazını bize değil çorbaya sıksın!”