Doçent
Önder Aytaç, hem
Taraf Gazetesi yazarı, hem çeşitli kurumlarda
öğretim görevlisi. Emniyet, MİT,
Ergenekon ve TSK’yla ilgili yazılar yazardı.Derken bir TV kanalına çıktı ve Abdullah
Öcalan için “Bu
terörü bitirmezsen seni asarım! Bakın bakalım o zaman bu olayların hepsi bitiyor mu?” dedi. Ve ortalık birbirine girdi.
Taraf’daki yazıları durdu... ya da durduruldu!
Çevresinde koruma polisleri olmadan şuradan şuraya gidemiyor.
“Onlarca tehdit aldım. Sokağımda bekleyen insanlar görüyorum! Eşimden ayrıyım; çocuklarımı
yurt dışına gönderdim.
Polisevinde kalıyorum. Yanımda üç, dört polisle geziyorum. Bana : ‘Tabancanı boş gezdirme, karşına çıkan olursa gözünü kırpmadan vur!’ dendi. Kapımın önünde metalik, gri bir
araba gördüm.... İngiltere’ye gidip bir yıl
öğretim görevlisi olarak çalışabilirim ama ‘Türkiye’de can güvenliğim yok!’ demem!”
Önder Aytaç bir de terör takvimi çıkarmış. Bu takvime göre, turizm açısından önemli bir kentte, siyasi bir kentte ve çok büyük bir ilde, 12
Eylül öncesinde, gördüğümüz türden yüzlerce
ses bombası patlatılacakmış.
Daha sonra, yani 15-20 Temmuz arasında yirmiye yakın ilde, polis merkezlerine, araçlara ve memurlara saldırı düzenlenecekmiş. Böylece polisin güvenliği sağlayamadığı kuşkusu uyanacakmış vatandaşta.
Ve 15 Ağustos’a kadar siyasilere, özellikle de bir siyasi partinin il kuruluşlarına molotoflu saldırılar düzenlenecekmiş!
Aytaç’ın takvimi gerçekleşirse, bu istihbaratı kimlerden aldığını açıklamak zorunda. Bu bilgileri MİT’ten, Emniyet ve askerdeki dostlarımdan aldım gibisinden bir açıklama yeterli olmaz. Ad ve adres vermek boynun borcu.
Aytaç sürdürüyor konuşmayı:
“Bundan iki ay önce Öcalan’ın avukatları beni arayıp görüşmek istedi. Derin yapının içinde, artık Öcalan’dan kurtulma konusunda çalışmaların yapıldığı bir süreçte, akıllı düşman ve aptal dostların şimşeklerini de üstüme çekmek pahasına , Öcalan’sız bir
Kürt hareketinin düşünüldüğünü dile getirdim. Niye mi? Çünkü Öcalan’ın güvenliği sağlamlaştırılsın istedim.
“Türkiye’de ne
PKK, ne Ergenekon sorunu ne de Alperenler açmazı vardır. Olan yalnızca devletin
vesayet sorunudur!”
Şimdi olayları bu kadar basite indirip,
derin devlet denen ucubeye herşeyi yükleyip, dış güçlerle içerideki tayfanın iş birliğini elinin tersiyle bir yana iterek, bunca yıldır süregelen kavgayı ve dökülen onca kanı bir tek nedene bağlamak inandırıcı değil en azından. Demokrasi açılımıyla dalga geçen ve
destek vermeyenlerin hiç mi suçu yok? Derin devlet öcüsünün adı Ergenekon. Başka ülkelerde de aşağı yukarı atmış yıl cirit atmış; çoğunda da ümüğüne çökülmüş,
İtalya hariç.
PKK’da var, Ergenekon’da. Bunlar yok dediniz mi, bütün inandırıcılığınızı yitirirsiniz!
VE SÖZÜN BİTTİĞİ TARİH!
Sözün bittiği tarih 11 Temmuz 1995...
İnsanlık tarihinde bir soykırım...
Srebrenica’da 8 bin 372
Boşnak Müslüman’ın,
Sırbistan destekli Bosna’lı
Sırp Çetnikleri’nce katledildiği tarih...
İnsan hakları ve küresel barışcı kuruluşların yüzlerindeki maskenin düştüğü tarih...
Başta
Birleşmiş Milletler, AB ve NATO’nun tükendiği tarih...
Kötülüğün ve kötülerin zaferine
tanık olduğumuz tarih...
Özetle, bu tarih, her yıl, dünya insanlığı, Srebrenica kurbanlarını rahmetle anarken, katliamcı Sırpları ve onlara fırsat veren, işbirlikçilerini lanetlediği tarihtir... İçimizde dinmeyen acılardan birinin adıdır...
Mehmet Koçak’ın yazdığı, “İnsanlık
Tarihinde Kara Bir Leke: Srebrenica” adlı kitabı mutlaka alın ve ibretle okuyun...