Surların dışındaki mahallelerin
İstanbul tarihinde ayrı bir önemi vardır.
Sanayi öncesi
kentlerde, surdışı mahalleler anakentle olan ilişkileri açısından, günümüz banliyölerinden farklı bir niteliğe sahip yerleşim birimleridir.
Surdışı mahallelerin oluşması iki nedene dayanır aslında. Bunlardan biri kentin sağlık ve temizliği yönünden belirgin ölçüde sakıncalı iş kolları ve bu dallarda çalışan nüfusun varlığıdır. Örneğin çömlekcilik, dericilik, camcılıkla uğaraşanlar, barut üretimi ve mezbahalarda çalışanlar surdışında görev yapar ve yaşardı. Diğeriyse kentin günlük
ekonomik yaşantısıyla ilgisi olmayan birimlerden oluşur. Bu, surlar dışı mahalle sakinlerine alt gelir ailelerini de eklemek gerek. Yani balıkçı, sütçü, meyveci, sebzeci, inzivaya çekilmiş kentliler, manastır, tekke, zaviye üyeleri. Bunlara ek olarak
dış ticaret kolonisini de ekleyebilirsiniz. Galata böyle bir semtti örneğin.
Şimdi, sağlık ve
temizlik yönünden oluşan semtlere bir bakalım. Günümüzün Yedikule ve Kazlıçeşme semtleri ta 16. yüzyıldan beri derici esnafının iş ve konut merkeziydi. Mezarlarla bostanlar da burada başlardı. Ayrıca mezbahalar da bu semtlerde kurulmuştu.
Haliç kıyısındaki Ayvansaray-
Eyüp, çömlekçi bölgesiydi. Galata’da Hendekdibi, mumcularca işgal edilmişti. Bu iş kollarında çalışanlar, sağlık, temizlik ve
yangın tehlikeleri nedeniyle sur dışına çıkarılmıştı.
Tophane, 18. yüz yılın ortalarına değin Galata bölgesinin kenarına ilişmiş bir yerleşim birimidir.
Kentin toplumsal ve ekonomik yaşantısından uzakta yaşayanlara örnek semtlerin önde geleniyse Eyüp’tür. Eyüp ilk yıllarında, çağdaş kent banliyölerinden çok farklıydı; emekliler, bostan bahçıvanları, balıkçı, kayıkcı gibi dar gelirliler ve yaşamdan elini eteğini çekmişler bu semtte otururdu. Geçmişte
Bakırköy (Makriköy),
Kasımpaşa Tersaneler Bölgesi de alt gelir guruplarınca mesken tutulmuştu. Azepler Mahallesiyle Kasımpaşa 16. yüz yılda tersane bölgesiydi. Bu askeri bölgede 3 binden fazla donanma asker ve subayı bulunduğundan, bölgenin
asayiş sorumluluğunu da donanma üstlenmişti. Daha sonraları, 18. yüz yılda örneğin , kente göç başlayınca, Kasımpaşa gibi semtler, toprağını terk eden köylülerin yığıldığı gecekondu semtleri oldu. Gene 18. yüz yılda büyük göç alan Kuruçeşme,
Ortaköy ve
Anadolu yakasında Kuzguncuk, daha önceleri Rum,
Yahudi,
Ermeni, Türk, çeşitli, gurupların ayrı ayrı yaşadığı, semtlerdi.
En ilginç iki yerleşim
Üsküdar ve Galata’da dır. Galata 1267 yılına değin Cenova’dan göç edenlerin hem yaşadığı hem de ticaretini sürdürdüğü bir semtti. Sonra sur dışına taşmaya başladı Galata sakinleri.
Osmanlı döneminde Galata dendi mi,
Cihangir, Salıpazarı, Fındıklı da bu semtle birlikte anılırdı. Galata’ya, 16. yüz yılda, İspanya’dan gelen
İslam göçmenleri el attı; Topkapı ve Azebkapı’ya yerleştirildi daha sonra. Galata’da 16. yüz yılda İslamlar 533 hane, (yüzde 35 oran),
Rumlar 592 hane (yüzde 39 oran), Avrupalılar 352 hane (yüzde 22 oran) ve Ermeniler 62 hane (yüzde 4 oran) ile başlıca cemaatlerdi.
Öte yandan Üsküdar, Asya’yla sürdürülen ticaretin merkeziydi. Daha sonra, 19. yüz yılda Anadolu’dan gelen göç nedeniyle bu semt önemli ölçüde bekar, boşta gezer ve vasıfsız işcilerin mekanı oldu; gecekondulaşmanın temelleri atıldı Üsküdar’a. Bu semtin doğru düzgün bir tarihini bulmak zordur. Reşat Ekrem Koçu’nun tulumbacı öyküleriyle
halk ozanlarından derledikleri dışında, bir de İ. Hakkı Konyalı’nın Üsküdar Tarihi adlı kitabında bazı bilgiler bulmak olasıdır. Üsküdar 19. yüz yılda Kadıköy’le el ele verip büyük kente katılabilmiştir ancak...