Dur
durak bilmeden
Yugoslavya örneğini veren cahiller... Yani Tito’dan ve
İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullardan habersizler mangası.
Açılımın
Türkiye’yi çeşitli devletçiklere böleceğini savunan cahiller...
Derebeyliğin sürmesinden yana olan kurnaz geçinen,
kuzu postuna bürünmüş kurtlar...
Kendilerini bütün
Kürtleri temsil ettiğini sanan zavallılar... Ana avrat sövmekten başka, ortaya tek laf koyamayan terbiyesizler.
“İstemezük” kelimesini
siyaset sananlar...
Demokrasi
açılımı, bu ülkenin temeline dökülen çimentodur! Gerçekleşebilirse eğer!
Yok, elitist, vurdum mu oturturum, ben sizin ağanızım ben ne dersem o olur kafasıyla yola devam ederseniz, işte asıl o zaman bölünme tehlikesi kapınızı çalar!
Ayrıca, Demokrasi açılımıyla, sadece
Kürtleri özdeşleştirmekten de vazgeçer misiniz?! Neden mi? Okuyun hele biraz daha:
Samsun-
Ordu Karayolu kıyısında Çelikli Köyü var. Bu köyde yaşayan Çerkezler, Çerkezce’de, Çerkezler’in yerleşim yeri adı anlamına gelen, “Adıge Hable” ibaresini, İğnelik Mahallesi
tabelasının altına yazdılar! Mahalleliler ne diyor biliyor musunuz? “Bu ibareyi yazdık ki, yoldan geçen Çerkez’ler, bizim mahallenin Çerkez mahallesi olduğunu anlasın, uğrasın. Biz tek
bayrak, tek vatan ilkesine sonuna kadar bağlıyız!”
Köyde 400 Türk, 300 de Çerkez yaşarken, İğnelik Çerkez, merkezse Türk yerleşim yeri... İç içe yaşıyorlar, kız alıp kız veriyorlar, ortak iş yapıyorlar... Ayırımcılığı akıllarına dahi getirmiyorlar. Köyde Çerkezce konuşuluyor, Çerkez kültürü yaşatılıyor... Örneğin, köyde yaşayan Fatma Yılmaz’la Neziha Fişek, “ tabela yanlış anlaşılmasın,
Türk bayrağı altında yaşamaktan onur duyuyoruz !” diyor. “Çerkezler değildir ama Kürtler ayrımcıdır!” deyip duruyorsun öyle mi? Hemen
yanıt gelsin ki, dudağın uçuklasın:
Siirt Belediye Başkanı
Selim Sadak sesleniyor sana ahmakçığım:
“Ben bir Kürdüm. Ama Türkiyeli’yim. Trabzon’la
Edirne de benimdir; Siirt ve
Şırnak da benimdir. Biz bağımsız bir
Kürdistan istemiyoruz.
Kuzey Irak’da, İran’da Suriye’de yaşayan Kürtler, var olan sorunlarını kendi ülkeleri bütünlüğü içinde çözeceklerdir...
Düzenleyeceğimiz Fıstık Festivalinin davetiyelerini, MHP ve BBP dahil bütün partilere yolladık... Bekleriz festivalimize...”
Laf aramızda, Siirt’in fıstığı, Antep fıstığını hiç aratmaz hatta... Neyse Gaziantepliler’i kızdırmayalım durup dururken. Ve konumuza dönelim. Sen DTP’nin sinirli kadınlarına, başında kavak yelleri esen yarı aydınlarına, hala Apo’yu sayıklayan bir avuç garibana bakma...
Selim Sadak gibi milyonlarca Kürt kökenli,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Onlara
kulak ver. Demokrasiyi istemek, benimsemek ve savunmak dört ya da beş yılda bir sandığa gitmek ya da işkembeden sallamakla olmaz!
Ne meraklıyız her şeyi sulandırmaya!
Münevver Karabulut öldürüldü. Katil zanlısı Cem
Garipoğlu tutuklandı... Sıra yargıda.
Hayır. Sıra asparagas haber üretmede!
Bas bir evin resmini. Nah işte burada saklanıyordu Cem de. Evin sahibi 69 yaşındaki Nazmi Sular, gırtlağını patlatsın, “Yahu siz deli misiniz, ne Cem’i ne hali? Ben tanımam bu çocuğu. Benim evimde ne işi var” diye.
Hadi bu kadarla kalsa gene iyi. “Cem Yakalandı” palavralarını rafa kaldırdık derken, Cem’in yaşamındaki 17 sayısının önemine dikkat çekmeye başladılar!
Tövbe tövbe...
Neymiş efendim? Cinayet işlendiğinde Cem 17 yaşındaymış.
Münevver Karabulut, Etiler’de bulunduğunda, takvimler 3.3.2009’u gösteriyordu. Şimdi, bu tarihte yer alan rakamlar toplandığında ortaya gene 17 sayısı çıkıyor... Cem 197 gün sonra polise teslim oldu ya? Hah işte bu sayıları da toplarsanız, gene 17 ediyor! Yani? Yanisi hava cıva ve de laf olsun
torba dolsun...
Gencecik bir kız hayatını feci bir biçimde yitirmiş. Akıllara ziyan bir
cinayet işlenmiş, zanlısı tutuklanmış, ortada perişan bir
aile ve gene mutlaka aralarında
gözyaşı döken bir başka aile daha var... Ama biz, bu rezilliği ele alıp nasıl sömürür,
pembe diziye çeviririz diye uğraşıyoruz!
Türkiye’de
silah gerçeği
Manisa’da 2007 yılında düzenlenen 6.
Anadolu Adli Bilimler Kongresi’nde,
emniyet,
jandarma yetkilileri ve bilim adamları, Türkiye’deki silah gerçeğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermişti...
Türkiye, silahlanmada dünya 14’üncüsü. Kullanılan toplam silah sayısı 7 ile 10 milyon arasında, ruhsatlı silah sayısı 2.5 milyon, son 8 yılda satılan silah sayısında yüzde 358’lik bir artış var. Son on yılda ele geçirilen ruhsatsız silah sayı
sındaysa, yüzde 612’lik bir artış saptandı. Her on kişiden biri silah taşıyor, bunların dörtte üçü de ruhsatsız! Trafikteki araçlarda üç yüz bin silah var; yılda üç bin kişi silahla ölüyor... Ve ruhsat alanların yüzde 31.4’ünde paranoid özellikler saptanıyor. Yani adam her şeyden kuşkulanır, göz göze geldiği her kişiyi düşman sayıp silaha davranabilir! Bu bilgilerin yorumuysa size kalmış..