Bedri Rahmi Eyüpoğlu, “En azından üç dil bileceksin; en azından üç dilde ana avrat dümdüz gideceksin” diyerek bu
ülke çocuklarının neden üç dil bilmeleri gerektiğini açıklar.
Bu dillerden biri anadilimizdir; anasütü kadar
temiz,
helal ve gene anasütü kadar bizimdir. Ama yanına
iki dil daha gerekir. Çünkü ancak o zaman dünyayla aramızdaki açığı kapatabiliriz. Ve şiirin sonunda, seni beni ta yüreğimizden vurur ki, yere seriliriz iki seksen: “Çünkü oğlum Memiş, sen ne o , ne bu, ne şusun. Çünkü sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun!”
Gerçekten de öyleydi
Türkiye; tümüyle yirminci yüz yılı ıskalamış bir ülkeydi. O kadar çok şeyin bilincine varamadan yıllar devrilip gitti ki,saymakla bitmez. Ve sonunda, elimiz böğrümüzde, yetmiş cente muhtaç kaldık!
Batıdan kurumlar
ithal ederek, orduda, eğitimde, bürokraside Batıya endeksli reformlar yaparak durumu idare edebileceğimizi
sandık! Yaptıklarımızın çoğunu da içimizden geldiği için değil Batılı güçler istedi diye kotardık. İttihat ve Terakki, 1908-1918 yılları arasındaki on yıllık dönemde öyle akıllara ziyan hatalar yaptı ki, salt Osmanlı’nın
hazin sonunu hazırlamakla kalmadı,
Cumhuriyet dönemine de siyasi,askeri, entellektüel ve zihniyet
mirası bıraktı. Ve bu miras, ülkenin ta rahmetli Özal’a değin altını üstüne getirdi, gerçek anlamda bir
arpa boyu yol almasına engel oldu. En sonunda da, askeri
vesayet rejimi toplumun gırtlağına çöktü. Askeri vesayet rejimi insan kaynağına çeşitli zararlar verdi. Özellikle
darbeye giden yolda, kışkırtılan onbinlerce
genç telef oldu! Bugün
Ergenekon davası bağlamında ortaya çıkrılan kirli ve derin ilişkiler, ülkenin gençlerini
kurban etmeyi göze alacak nice gözü dönmüş,
koltuk heveslisi olduğunu da kanıtladı hepimize.
Artık bu ülkenin, darbecilerle cuntacıların cirit attığı, hesapları
Sayıştay denetimine,
YAŞ kararları yargı denetimine tabi olmayan bir orduya;
faili meçhul cinayetlere bulaşmış, darbe girişimlerine katılmış, eğitimde fırsat eşitliğini hiçe sayan bir elitist düzeni korumaya çalışan,
Anayasayı her fırsatta ayaklar altına kendisi alan ve fiilen yürütme ve yasamayı da elinde bulundurmaya çabalayan bir yüksek yargıya tahammülü yoktur. Anayasa oylaması, sadece bunun için bile olsa, çok ama çok önemlidir!
(Prof. Dr. Sayın Mustafa Acar’a sevgiler ve saygılar)
Ver İsrail’i al
Kuzey Kore’yi
Çin Devlet Konseyi Üyesi Dai Bingguo, “ABD’yle Çin’in, Kore yarımadasında istikrarı sürdürmek ve gerilimin tırmanmasından kaçınmak konusunda anlaştığını” açıkladı.
Ardından
Rusya Federasyonu
Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov, “Kore Yarımadasında denge ve huzurun bozulmasını kimse kabul edemez!” dedi ve hem Çin hem de ABD’yla aynı fikirde olduğunu belirtti.
Yani, Çin artık Kuzey Korenin arkasında durmayacak. Rusya zaten çoktan gitmişti.
Öte yandan ABD, Kuzey Kore’deki feodal, Orta Çağ kalıntısı yapının ortadan kalkması için oturduğu pazarlık masasına İsrail’i sürdü, diyenler çoğunlukta. Yani, ABD’de de, artık “ne yaparsa yapsın, kimin soluğunu keserse kessin, gene de arkasındayım”, demeyecek Tel Aviv’e. İlginç bir döneme giriyoruz hem Kore Yarımadasında hem de Orta Doğu’da, anlaşılan...
Kılıcın yapamadığını
adalet yapar: Kanuni
Okay Tiryakioğlu’nun Kuşatma 1453,
Yavuz adlı iki romanından sonra Kanuni adlı son romanı da yayınlandı.
Bu son romanında Tiryakioğlu, tam kırk altı yıl sürecek bir
iktidarın, ilk yıllarını anlatıyor.
Dünya bir Hayaldir, sözüne sıkı sıkıya yapışmış bir Padişah; aşkını mektuplara gözyaşlarıyla işleyen, bir iktidar tutkunu Hürrem; kölelikten Sadrazamlığa giden yolda her türlü
ihaneti göze alan Pargalı İbrahim; Vatikan’ın casuslarıyla, bilinen dünyanın her yanında çarpışan yaman bir istihbaratcı Vehimi...romanın baş kişileri. Fatih’in kuşatıp da alamadığı Belgrad’ın fethi, tam yedi ay süren
Rodos kuşatması ve dünya tarihinin en ünlü meydan savaşlarından Mohaç...
Tiryakioğlu’nun diğer romanları gibi, soluk soluğa okunacak bir kitap Kanuni.
Hele tarihe biraz olsun meraklıysanız...ya da serüvene...ya da aşka...ya da insanoğlunun erdemle ihanet arasındaki gel-gitlerine...
(Timaç Yayınları’na teşekkürler)