Işık Koşaner Beyefendi dışında, emekliliğine beş kala emeklilik istemekle ne örnek olunur kimseye ne de kahraman.
Hadi emekliliğinizi isteyip ayrıldınız, postal kokan
veda mesajları niye?
Hele de
Deniz Kuvvetleri eski Komutanı
Eşref Uğur Yiğit beyin 76 personelim
tutuklu... bu
Kocatepe ve
Marmara depremini çağrıştırıyor gibisinden yayınladığı veda mektubu! Herhalde Kocatepe’nin batırılması olayını unutmuş Eşref Bey.
Kocatepe “olayı”
Kıbrıs çıkartması sırasında yanlış sularda seyreden, Deniz Kuvvetleri’ne ABD’den satın alınıp daha 14 gün önce
Türk bayrağına kavuşan destroyerin
Hava Kuvvetlerimizce bombalanarak batırılmasıdır. Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na, bu enlem ve boylamda bir gemisi olup olmadığını sorar. Cevapsa böyle bir gemimiz yoktur! Bu arada
Yunan askerlerini Kıbrıs’a taşıyan, Türk bayrağı çekmiş on kadar geminin adaya yaklaşmakta olduğu haberi yayılır ve Kocatepe’nin bu gemilerden biri olduğu sanılır ve de batırılır!
Bu gerçek, Türk milletinden tam 16 yıl saklanmış, “
hain Yunan’ın” askerlerimizi şehit ettiği palavrasıyla kandırılmıştır herkes. Yabancı haber ajansları daha ilk günden gerçeği tüm dünyaya duyurmuşsa da, korku dağları beklediğinden bizim basın tek satır yazamamıştır. Eşref Bey bu beceriksizlik ve aymazlık anıtına neden gönderme yapıyor, anlamadım. Ben onun yerinde olsam Kocatape faciasını aklıma bile getirmezdim! Dahası Kocatepe batırıldığında hiçbir personeli tutuklu değildi
deniz kuvvetlerinin!
Sivil
savcılık açıklamalarına göre bugün tutuklu olan personelse
darbe girişimlerinden dolayı hapistedir. Ha bu kadar uzun süre
gözaltı ve tutukluluk olur mu? Yasa değişikliğiyle bu sorunları çözmek gerekmez mi, soruları yerindedir; zaten hükümet de bu
yasa değişikliği üzerinde çalışmaktadır. Amma salt böyle veda mektupları yazmak amacıyla zaten emekliliğe beş dakika kalıp hadi bana eyvallah demek, ciddiye alınır mı? Alınmaz. Nitekim alınmadı da.
Siyaseti bırak teyzeme bak
Galata’da
genç bir
balıkçı avaz avaz bağırıyormuş:
“Canlı balık... derya kuzuları, canlı canlı!”
Hayganuş Teyzem ayaklarını sürüye sürüye yaklaşmış balıkçıya:
“Evladım balık tazedir?”
Oralı olmamış bizim balıkçı, bağırmayı sürdürmüş:
“Canlı balık... canlı balık!”
“Evladım balık tazedir?”
Balıkçı bir hışım dönmüş Hayganuş Teyzeye:
“Teyze canlı dedik ya!”
“A evladım! Ben de canlıyım, ama tazeyimdir!”
Son moda hipnotizma
İster hafif ister ağır bunalıma girenler psikologların kapısını çalıyor. Ve dertlerini anlatmaya başlıyor koltuğa oturur oturmaz. Psikologların çoğu da bilgiç bilgiç dinliyor. Sorular soruyor ki çoğunu sen de ben de sorabiliriz. Sonra bugün git yarın geller başlıyor. Derken ilaç veriliyor. Bunalımda debelenen ilaçla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Şimdilerde, hele de İstanbul’un Nişantaşı,
Bebek, Emirgan gibi semtlerinde dükkan açan psikologlar hipnotizmaya baş vurmaktaymış,
Gönül Suveren’in e-postasına göre. Hipnotizma, hele de bilgisizin elinde çok tehlikeli bir
silah. Kökeni Yunan mitolojisindeki Tanrı Hipnoz’a dayanıyor. Hipnoz, elinde afyon tohumları sağa sola saçarak dünyayı gezermiş. Eski Yunancada Hipnoz’un anlamı uyku demek. Hipnotizmanın ruh bilimcilerince kullanılmasıysa 1843’e dayanıyor. Bütün algıların dorukta olduğu, her türlü öneriye hastanın açık bulunduğu bir konum. Ama psikologların değil son derece deneyimli psikiyatristlerin ancak kalkışabileceği bir iş bu. Yoksa şarlatanlığa girer ki, hastayı daha da beter eder, yedi düvel bir araya girse kurtaramaz.