Mardin’de, Ağa’nın avlusunda oturuyoruz.
Ben
kavurmaya kaşık sallıyorum, o, sarı tütünden dolma gibi cıgara sarıyor.
Benim kavurma bitti.
Onun da dolma. Yaktı; derin
bi nefes aldı; kokusundan başım döndü; seksenini devirmiş ağamda tık yok.
“Bu Pe Ke Ke beladır ha! Böyle bilesin.
Uyuşturucu tacirine kolluk görevi yapar.
Kürt halkıyla bi ilgisi de yoktur. Uyuşturucunun ondalıkcısıdır. Kaptığı paralarla efendileri
Almanya’da Fransa’da ve de Avrupa’nın türlü ülkelerinde keyif çatar...”
“Sana bulaşmıyor mu bunlar?”
Bana mı?” Gülüyor başını iki yana sallayarak. “Ben heyyyyyt dedim mi on bin silahlı adam salarım kırsala.” Oturduğu minderde şöyle bir kıpırdanıyor. Bakıyorum. Belinde 357 Magnum.
“Kullandın mı belindekini hiç?”
“Kemeri mi soruyorsun?”
“Yok...”
“Öbürü seni ilgilendirmez. Kemeri soruyorsan iki
torunumun sırtında şaklattım bundan bi yıl kadar önce.”
“Niye?”
“Niye olacak; arkadaşlarının zırvalarına inanıp dağa çıkacaklardı. Haber aldım. Cibe bindiğim gibi, sınırda yakaladım ikisini de. Yer misin yemez misin! Bende PeKeKe uğursuzuna torun kaptıracak göz var mı?”
“Niye sürüyor bu
terör”
“Sorduğun soruya bak! Para evladım para!” Cıgarayı dudağına yapıştırmış, konuştukça bi aşağı bi yukarı raksediyor
mübarek.” Bunların içinde bi tanesi vardı; asıl adı Fırat’tı. Almanya’da, kumara oturmuş, iki Alman milletvekiliyle, üç beş gazeteci bozuntusuna dağıtacağı parayı kaybetmiş. O saat uyuşturucu kaçakçılığını kabul etmeyiz biz, diyen soytarı
Karayılan var ya? “
“Biliyorum Karayılan’ı... Ama ben ona ‘soytarı’ diyemiyorum; kanlı
katil daha bi
uygun geliyor dilime.”
Dinlemiyor bile beni:
“Fırat’ı kurşun manyağı yaptırdı... Kalbura çevirmişler
tren istasyonunda!” Şöyle bi düşünüyor:
“Bak hele. Bu PeKeKe, tövbe Yarabbim,
Allah bir dese inanmayacaksın! Ne diyor ikide bir? Uyuşturucuyla işimiz olmaz diyor! Peki, uyuşturucuyla işin yoksa, Osman Öcalan’ı kahvesine eroinin ham maddesini koydurup adamı öldürmeye kalkışan onun sübyanları değil mi?! Uyuşturucuyla işi olmayan adam nerden bulacak eroinin ham maddesini?!”
Tam bu sırada iki kişi geliyor.
Kürtçe bi şeyler konuşuyorlar. Sonra ağa fırlıyor ayağa:
“İşim çıktı. Akşama Çerçis Murat Konağı’nda buluşur, devam ederiz...”
“Son bi şey sorayım... DTP’ye ne diyorsun?”
“PeKeKe’nin siyasi kolu... Hadi eyvallah... Akşama devam ederiz...”