Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’a uğradım Ankara’da.
Hal hatır, hoş beşten sonra, Galler’le ilgili bi anımı anlattım:
“Galler’de halkın yüzde 75’i Gal dilini az buçuk anlar; yüzde 15’iyse Gal dilinde soyadına sahip. Yıllar önce Gal
Ulusal Hareketi bütün
kent,
kasaba adlarını Gal dilinde değiştirmiş;
sokak tabelalarını da. Hatta dükkan adları bile. Ardından yedi Gal dilinde yayın yapan televizyon kanalıyla yirminin üstünde
radyo yayına geçmiş. Aradan beş yıl geçmeden izleyicisi olmadığından televizyonlar kapanmış; kala kala da bir iki radyo kalmış. Onlar da sürekli
müzik yayını yapıyor.”
Bülent Bey gülümsedi: “Kent, kasaba isimleri... Sokak adları kalmış
mı Gal dilinde?”
“
Hayır. Sokak tabelalarının altına, parantez içinde,
İngilizcesini de yazmışlar, millet nereye gideceğini bilsin diye. Haritalara da, gene parantez içinde, kentlerin, kasabaların, köylerin İngilizce adlarını eklemişler...”
“Bunu yaz mutlaka. Belki kimilerinin kulağına küpe olur.”
“Siz niye
Kürtçe konuştunuz Meclis’te”
“Ben sadece bir cümle biliyordum onu söyledim. Biliyor musun, Meclis’deki BDP’lilerin yarısı Kürtçe bilmez... Sonra niye Kürtçe de Kürtçe diye tutturuyorsun ki?
Dükkanın tabelasını Kürtçe yazsan üç beş kişiden başkası anlamaz. Ticarete
darbe vurursun. Sonra, adam aradığı sokağı bulamaz. Kasabalara, köylere 80 öncesi adları verebilirsin. Bunda bir sakınca yok..”
“Peki Kürtçe televizyon, radyo?”
“Kürtçe televizyona izin var. Geldi açmak isteyenler. Ama hiçbiri 24 saat yayına yanaşmıyor. Günde üç saat falan...”
“Dolduramayacaklarını düşünüyorlar belki de yirmi dört saati.”
“Herhalde. Yoksa bizim açımızdan bir sorun yok... Galler’den söz ediyordun ya biraz önce?”
“Evet...”
“Peki Gal dilinde dükkan tabelaları, ticareti engellememiş mi?”
“Engellemiş tabi. Adam dükkanda tabelaya bakarak ne satıldığını anlamamış ki! Özellikle de restoranlarda, menülere bakmışlar trene bakar gibi.”
Güldü Bülent Bey:
“Bak sana bir şey anlatayım. Ben
Yalova Termal’de, milletvekilleri için
küçük bir yer yaptırmıştım. Kaplıcalar’da. Bu benim yaptırdığım yerin hemen karşısında, tepede bir yer var. Termal Yolu üzerinde. Kapısında SİNTİ MOHTİ yazıyor. Hiçbir şey anlamadım tabi. Bizim arkadaşlar da öyle. Sonra birilerine sordum. Dediler ki, ‘Sinti Mohti, Lazca’da -Sen de Gel- demek.’ Yörede çok sayıda Laz varmış, o yüzden Lazca yazmışlar lokantanın adını tabelaya. Ama Lazlar da anlamıyor; bizlerse hepten anlamıyoruz. Sonra, anlamını öğrenince yani, yemeğe gittik... Çok da güzelmiş yemekleri. Ticareti de engelliyor böyle çoğunluğun anlamadığı dilleri kullanmak...”
Bülent Arınç, Anadolu’da yerleşik bir deyimle “karnından konuşmuyor.”
“Benim söyleyeceğim laf dilimin ucunda. Hiçbir beklentim yok. Para da pul da... İkbalde mevkide de gözüm olmadı. Yalanı bilmem. Konuşandan da hiç hazzetmem. Ben neysem oyum.”
Daha çok şeyler konuştuk Bülent Bey’le.
Özellikle de Sultan
Abdülhamid Han konusunda.
Onları da yarın anlatırım...