Açılımın ‘imalat hatası’ valileri


Geçen hafta Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı’nın (DAKA) davetlisi olarak Van, Bitlis, Muş ve Hakkâri’yi ziyaret ettik. 2006 yılında çıkan bir yasa ile yurt çapında 26 adet Kalkınma Ajansı kurulmuş. Kalkınma Ajansları, DPT ile eşgüdüm içinde çalışıyor, fakat elindeki kaynakların dağıtımında daha özerk bir çalışma yöntemi var. DAKA her yıl proje yarışması düzenliyor. KOBİ’lere mali destek sunuyor. Geçen yıl açılan yarışmaya 549 proje müracaatı yapılmış. Bunlardan 74 tanesine toplam 14.177.000 TL destek verilmiş. DAKA proje bedelinin yüzde 50’sini karşılıyor. Örneğin, geçen hafta açılan Surp Haç Kilisesi’nin güneş enerjisi panelleri ile gece aydınlatılmasını sağlayan proje de bunlardan biri. Artık, Ahtamar Adası geceleri pırıl pırıl parlıyor. DAKA’nın Yönetim Kurulu Van, Bitlis, Muş ve Hakkâri valilerinden, Belediye başkanlarından, İl Genel Meclisi başkanlarından ve Ticaret-Sanayi Odası başkanlarından oluşuyor. Hangi projelere mali destek sunulacağı ise, bölge dışından gelen bağımsız uzmanlar tarafından kararlaştırılıyor. DAKA’nın Genel Sekreter’liğini ise Van 100. Yıl Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Emin Yaşar Demirci yapıyor. Sosyolog olan Dr. Demirci, üniversiteden ayrılmış ve DAKA’nın başına geçmiş. Bölgeyi bilen ve kurduğu genç ekip ile bölgenin sosyal ve ekonomik değişimine öncülük eden bir kurumun başına geçen Dr. Emin Yaşar Demirci’nin çalışma azmi ve coşkusu hemen hissediliyor. Ahtamar Surp Haç Kilisesi’ndeki ayini binanın dışındaki ekrandan izledik. Boston’dan tanıdığım Ermeni dostum (aslen Kayserili!) Harry Parsekian’a Ahtamar’da rastladım. Harry, olayı şöyle özetledi: “Ayhan, bir rüyada gibiyim!” Bu rüyanın gerçekleşmesini sağlayan herkese ne kadar teşekkür etsek azdır. AKP hükümetinin Kürt açılımının “altının doldurulamadığı” veya Ermeni açılımının “duvara tosladığı” meselesi çok yazıldı. İtiraf etmeliyim, ben de geçen haftaya kadar böyle düşünüyordum. Fakat bölgeyi gördükten ve valiler, STK yöneticileri ve diğer kamu yöneticileri ile konuştuktan sonra fikirlerim değişti. Van: Bölgenin gelişen merkezi Van bölgenin bir cazibe merkezi oluyor, şehir bir şantiye halinde. Giderek genişleyen, zenginleşen bir orta sınıfın varlığı hissediliyor. 1980’lerden kalma briket duvarlı binaların yanında lüks apartmanlar yükseliyor. Alışveriş merkezleri açılıyor. İstanbul’da orta sınıf kentli nüfusun alışveriş ettiği bütün mağazaların Van’da şubeleri var. Hatta, Van ve Tatvan’da “bowling salonu” bile var. Van Havaalanı’ndan bu yıl geçen yolcu sayısı şimdilik 600.000 civarında. 2010 sonuna kadar 1.000.000 yolcuya ulaşmaya çalışıyorlar. Yakında Van ile Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye kenti arasında uçak seferleri başlayacak. Van’ı kabuğuna sığmayan bir şehir olarak tarif etmek mümkün. Herkesin gözü, Iran ile olan Kapıköy sınır kapısının daha etkin olarak kullanılmasında. İran tarafındaki yolların düzeltilmesi sonucunda İranlıların Van’a gelip rahatlıkla alışveriş yapacaklarını da hesaplıyorlar. Yeni nesil valiler ve Ermeni açılımı Ermeniler için bir hac yeri niteliğinde olan Ahtamar’daki ayinden sonra herkes Ermenistan sınır kapısının açılmasını istiyor. Van’da turizm yatırımlarının patlaması bekleniyor. Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Zahir Kandaşoğlu, yılda bir kez yapılacak ayinin yeterli olmadığını söylüyor. “Ne yâni, her pazar günü ayin mi yapılsın” diye soruyorum. “Neden olmasın?” cevabını alıyorum. On yıl önce, Ermeni asıllı Amerikalı yatırımcı Viktor Bedoyan’ın Van’da açtığı Hotel Vartan’ın başına gelen felaketleri hatırlattığımızda, “Hocam, adamın otelini zapt ettiler. Olanlardan utanıyorum. Ama artık o günler geride kaldı” diyor. Van Valisi Münir Karaloğlu, Ahtamar dışında restore edilmesi gereken birçok anıtsal eserden bahsediyor. Örneğin, Yedi Kilise olarak bilinen Varagavank Ermeni Manastırı bunlardan birisi. Vali Karaloğlu, restorasyon projesinin hazırlandığını anlatıyor. Onunla konuşurken, bir zamanlar bölge halkına Hindistan’daki koloni valisi gibi davranan Ünal Erkan ve Hayri Kozakçıoğlu gibi tiplere alışık olduğumuzu ve bu nedenle biraz şaşırdığımızı söylüyorum. Dayanamayıp, “Sayın Vali, acaba siz bir imalat hatası mısınız” sorusunu soruyorum. Son derece mütevazı bir ifade ile “Bizler, yeni nesil valileriz!” cevabını alıyorum. Aynı soruyu, genç vali yardımcısı Atay Uslu’ya sorduğumda, “Bizler farklıyız! Kaygılarımızın, vatandaşa olan saygımızın önüne geçemeyeceği bir hizmet anlayışına inanıyoruz” diyor. Gerçekten kaygılar, artık geriye atılmış. Bölgede bir zamanlar dağlara kireç ile yazılan “Ne mutlu, Türküm diyene” yazıları artık solmuş ve silinmeye yüz tutmuş. Türkleştirme politikalarının sökmediğine, hem askerler, hem de sivil yöneticiler ikna olmuşlar. Tabii ki bu noktaya ulaşmak için binlerce insanın öldüğünü düşününce insanın yüreği sızlıyor. Bölge halkına insan gibi davranmak, onları dilleri, kimlikleri ve kültürlerinden ötürü aşağılamadan hizmet götürmek Kürt açılımının en temel hedefi bence. Kısacası, Kürt açılımı yerel düzeyde düzgün kamu yöneticilerinin atanması ile devam ediyor. Fakat bu süreci İstanbul’dan izlemek mümkün değil. Bölgeye gitmek, insanlarla konuşmak lazım. Bölgeye atanan valilerin kişilikleri önemli bir fark yaratmış. Vanlılarla konuşurken “bundan önceki vali nasıldı” diye sorduğumda aldığım cevap şöyle: “Eski valiyi sadece geldiği gün gördük. Sonra kendisini özel tim, asker ve polislerden oluşan etten bir duvar ile çevirdi. Ona ulaşamaz olduk. Vilayetten evine önde iki polis arabası ve arkada zırhlı araç ile giderdi. Allahtan, başka yere tayin oldu da kurtulduk” cevabını alıyorsunuz. Vali Münir Karaloğlu ise şehir içinde polis eskortu olmadan geziniyor, ayrıca onu sokakta yürürken veya esnafla muhabbet ederken görmeniz de mümkün. AKP, 29 Mart 2009 seçimlerinde Van’da belediye başkanlığını 75.847 oy alan BDP’ye kaptırmış, ama AKP de 54.748 oy almış. Vanlılar, Başbakan Erdoğan’ın kentte çok sevildiğini, bu oyların çoğunun onu seven kadın seçmenlerden geldiğini söylüyorlar. Özellikle, çocuklarını okula yollayan kadınlara ödenen “çocuk parası” sayesinde kadınların eline ilk kez nakit para geçtiğini, o parayla yalnız başlarına lokantaya gidip yemek yiyebildiklerini söylüyorlar. Vanlı kadınların, eşlerinden BDP’ye oy verilmesi konusunda gelen baskılara direndiklerini ve Erdoğan’a oy verdiklerini anlatıyorlar. Bitlis: Yükselen yıldız Van’dan sonra Erciş, Adilcevaz ve Ahlat üzerinden Tatvan’a varıyoruz. Artık Bitlis il sınırları içindeyiz. Tatvan yeni bir yerleşim, demiryolunun ulaştığı son nokta. Tatvan iskelesinden feribota yüklenen vagonlar Van’a taşınıyor. 2005 öncesinde, şehirdeki özel tim, polis ve asker baskısından o kadar yılmışlar ki o baskı kalktıktan sonra “sanki şimdi biz Paris’te yaşıyor gibiyiz” diyorlar. Güvenlik sorunu çözüldükten sonra, insanların gelişme ve zenginleşme talepleri ortaya çıkıyor. Bitlis çok özel bir kent. Rahva düzlüğünden aşağı inen bir çanak içinde kurulmuş. Kış aylarında Rahva düzlüğü ile Bitlis’in tarihî merkezi arasında ısı farkı var. Çanağın içi, 10 derece daha sıcak oluyor. Bitlis kadîm bir kent. Kürt, Ermeni ve Selçuklu eserlerinin sarmaş dolaş olduğu bir yer. Bitlis, yaklaşık 450 yıl Şerefhanlar sülalesi tarafından yönetilmiş. Bitlisli IV. Şeref Han, Kürt tarihinin temel eseri olan Şerefnâme’yi 1597 yılında kaleme almış. 1529 tarihli Şerefiye Camii ve külliyesi bugün hâlâ ayakta. Ayrıca, köprüler, türbeler, hamamlar, medreseler, hanlar ve kervansaraylar var. Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz girişimci bir kişiliğe sahip. ÇEKÜL Vakfı tarafından yapılan kentsel dönüşüm projesini AKP’li Belediye Başkanı Fehmi Alaydın ile birlikte uyguluyor. Şehrin merkezinden geçen çayın üzerinde 24 adet tarihî köprü var. Bunların üstü çirkin, sakil binalarla kaplanmış. Bitlisli yetkililer, kent merkezinde “mıntıka temizliği” yapılarak tarihî eserlerin ortaya çıkarılacağını ve sonra da kent merkezinin turizm amaçlı olarak yeniden kullanılacağını anlatıyorlar. Nemrut Dağı’ndaki kayak tesislerinin Palandöken ile yarışacağını söylüyorlar. Şehir merkezindeki bütün kamu binaları Rahva düzlüğüne taşınıyor. TOKİ’nin yaptığı konutlar hemen satılmış. Vali Yılmaz, üç yıl önce 100.000 TL’ye satın alınan bir araziye bugün dört milyon TL istendiğini anlatıyor ve “insanların Bitlis’in geleceğine yatırım yaptığını” söylüyor. Vali Yılmaz, Bitlis kökenli zengin ailelerin kurduğu BETAV’ın imkânlarını seferber ediyor. Türkiye’nin yoksul illerinden biri olan Bitlis’te 100 milyon dolarlık yatırım yapan hayırsever Ahmet Eren, Bitlis Eren Üniversitesi’ni kuruyor. Ayrıca, kentte okul, yurt, meslek lisesi, Anadolu lisesi ve fen lisesi binalarının çoğu ülkenin batısında oturan Bitlisli zengin işadamları tarafından yapılmış. Eğitim yatırımlarının sonuçları da alınıyor: 2010 ÖSYM sınavında Bitlisli gençler Türkiye sıralamasında birinci gelmişler. Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, kaymakamlık stajını merhum vali Recep Yazıcıoğlu’nun yanında yaptığını övünerek anlatıyor. Merhum Yazıcıoğlu’nun yönetim anlayışı “yeni nesil valiler” için yol gösterici olmuş anlaşılan. Vali Yılmaz köy kökenli olduğunu, babasının jandarma çavuşu olduğunu anlatıyor. İdare edecek kadar Kürtçe biliyor. “Nerede öğrendiniz” diye soruyorum: “İlkokulu babamın görevi dolayısıyla Eruh’ta okudum. Orada öğrendim. Şimdi çok işime yarıyor. Kürtçe hâl-hatır sorduğumda vatandaşın tavrı farklı oluyor” diyor. Said-i Nursî’nin köyü olan Nurs’ta açılan cami ve külliyenin açılış törenine katıldığı için kendisini eleştirenleri, “Bitlis’in yetiştirdiği değerlere saygılı olmanın gereğini yaptım” diyerek cevaplandırıyor. Alışık olduğumuz, “baston yutmuş gibi duran” vali tipiyle hiç alakası yok. Kendisi öğretmen okulu mezunu, Ankara’da SBF’de okurken harçlığını çıkarmak için taksi şoförlüğü yaptığını gülerek anlatıyor. Özel arabası ile eşini de yanına alarak Bitlis’in ücra köylerine gidiyor ve şehirde koruma ile dolaşmıyor. Muş: Zorlanan bir kent Muş bölgenin en azgelişmiş kentlerinden birisi. Hâlen nüfusun yüzde 65’i köylerde yaşıyor. Muş Ovası’nın verimli kullanıldığını söylemek mümkün değil. Vital Cuinet’nin La Turquie d’Asie (Paris, 1890) isimli eserinde anlattığı kadarıyla Muş Sancağı’nın nüfusu 123.000 kişi ve bunların 55.000’i Ermeni imiş. Muş, 1915’teki Ermeni tehciri sonrasında, içine düştüğü ekonomik çöküşten 95 yıl sonra çıkmaya çalışıyor. Örneğin, Muş Ovası’nda şaraplık üzüm yetişiyor. Fakat Muş ahalisi pek dindar olduğu için, bağcılığa ve şarap üretimine girişen kimse yok. Halbuki, Cuinet’nin verdiği bilgilere göre, 1890 yılında Muş Ovası’ndaki bağlarda Ermeniler yılda 400.000 kilo şarap üretip, vilayet dışına satıyorlarmış. Muş’un yeni nesil valisi Erdoğan Bektaş da girişimci özelliği ağır basan bir yönetici. Muş Ovası’nda sanayi yatırımlarının artması için çaba gösteriyor. Esas olarak çimento ve inşaat malzemesi üretimine dayalı bazı fabrikaların kurulmasını destekliyor. Muş’ta üretim yapan bu fabrikalar, geçen yıl 10 milyon dolarlık ihracat yapmışlar. Muş’un turizm kapasitesi ise sınırlı, fakat Muş Havaalanı bölgeye hizmet veriyor. Vali Erdoğan Bektaş, Muş’ta hayvancılığın gelişmesi için yatırımcıları ikna ederek bir süt fabrikası kurdurmaya çalışıyor. Eğer, üretilen süt para ederse hayvancılığın gelişeceğini ümit ediyor. Muş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şihmus Sinecem, Muş’un ülkenin en güvenli illerinden biri olduğunun altını çiziyor. Faili meçhul cinayetler yüzünden kentten göç edenlerin geri döndüğünü anlatıyor. Anadili olan Kürtçeyi özgürce konuşabilmenin önemini vurguluyor. Evvelden hastanede derdini Türkçe anlatamayan Kürt kadınlarını doktorların aşağıladığını, fakat o günlerin artık geride kaldığını söylüyor. Ve gülerek ilave ediyor: “İnsanlar, her zaman yasakları delmek isterler. Evvelden otobüs terminallerinde hep Kürtçe şarkılar çalınırdı, şimdi Kürtçe serbest olduğu için artık çalınmıyor. Evvelden Roj TV seyredilirdi, şimdi TRT Şeş seyrediliyor.” Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı’nın davetlisi olarak yaptığımız gezide çok şey öğrendiğimi söylemeliyim. Her şeyden önce Van, Bitlis ve Muş’ta güvenlik açısından rahatlama ve kendine güven duygusunun geliştiğini gözlemledim. Sırf bu düzeyde bile açılımın devam ettiğini söylemek mümkün. Tabii ki bölgenin başta fakirlik ve işsizlik olmak üzere birçok sorunu var. Acaba, Van ve Bitlis’te turizm yatırımlarının gelişmesini isteyenler nasıl bir kent yaşamı tahayyül ediyorlar? Eğer Bitlis’in kent merkezi yenilenir ve pansiyon turizmine açılırsa, oraya kayak yapmaya gelen turistlerin yemek yiyeceği içkili lokantalar ve kafeler açılacak mı? Üniversite, şehrin dışında bir yama gibi mi duracak? Bütün bunlar önemli sorular. Van ve Bitlis’in değişimini planlayanların Prof. Yılmaz Büyükerşen’in yaratmış olduğu cıvıl cıvıl Eskişehir’den bazı dersler çıkaracaklarını ümit ediyorum. Yeni nesil valilerin cami açılışına, Cuma namazına gitmelerini, birkaçının İmam-Hatip Okulu mezunu olmasını yahut eşlerinin örtülü olmalarını kafaya takıp hemen “Fethullahçılar örgütleniyor!” çığlıkları atan yaşlı Beyaz Türklere de bir çift sözüm olacak: Çocuklarınıza Boğaziçi veya ODTÜ’de işletme okuyup bankacı olmak yerine, Mülkiye’yi bitirip vali olma fikrini aşılasaydınız; yeni nesil valilerin yerinde sizin çocuklarınız olabilirdi. Şimdi hiç ağlamayın, bunu siz istediniz! Ayrıca, eğer Kemalist sistem köy çocuklarından vali yaratmayı başardı ise; bu Kemalizmin zaferidir! Sızlanmayı bırakın da bunun keyfini sürün. Kendi ülkenizde ecnebi gibi yaşayarak bu ülkeyi yönetemezsiniz. Hele Kürt bölgesinde, zart-zurt ederek halkı yönetmek artık hiç mümkün değil. Varoluşsal korkularınızın ve iliklerinize işlemiş özgüven eksikliğinin farkındayız. Bu nedenle, sizlerden Ahtamar Kilisesi’nin açılmasını zaten beklemiyorduk! Takmayın kafaya, Kürt ve Ermeni açılımları sizlere rağmen devam ediyor... NOT: Yerim bitti, “Çıkmaz Sokak: Hakkâri” bölümü artık haftaya...
<< Önceki Haber Açılımın ‘imalat hatası’ valileri Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER