ERDOĞAN MI BASIN MI YANILDI?

Donup kaldılar...


Bizim grubun gazete ve televizyonlarında Hilary Cilinton’ın Ankara ziyaretinin ardından sanki söz birliği edilmişcesine kaleme alınmış baş-köşe yazılarına, M. Ali Birand’ın gerçekleştirdiği TV söyleşisi ve sonrasında yaptığı analize bakın; hepsinde Anıtkabir ziyaretinin çok anlamlı olduğunun ve Washington’un bundan böyle Türkiye’yi ılımlı İslam ülkesi olarak görmekten vazgeçeceğinin ifade edilmesinin ziyaretin en önemli yanı sayılması gerektiğine dair yorumları göreceksiniz. İnsana ‘Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış’ dedirten cinsten ‘züğürt tesellisi’ kıymetinde tahliller yürek yelpazelemek için yapıldığında kimsenin buna bir diyeceği olamaz elbette... Ama öteden beri kulaklara aksi yönde değerlendirmeleri fısıldayanların şimdi yeni durumu perdeleme gayretinin etkisiyle, ne yazık ki tablonun gerçekten böyle olduğunun zannedilmesi tehlikesi yok değil. İşin gerçeği Cilinton’un herkesin gözü önünde, üstelik hiç bir rezerv koymadan açık, net cümlelerle Tayyip Erdoğan’a ve AKP hükümetine destek sunduğudur!.. ABD dışişleri bakanı yedi saatlik ziyaretinin dört saatinde TV röportajları, Anıtkabir ziyareti, protokol kabulleri, basın toplantısı programıyla Türkiye’deki anti-Amerikan havayı kırmaya çalıştı, geri kalan üç saatinin yarısını Erdoğan’la görüşmeye, diğer yarısını Gül ve Babacan’a ayırdı. Resmi programında olmadığı halde Ankara’ya geldikten sonra aldığı bir kararla Anıtkabir’i ziyaret etmesi güzel bir jest oldu; ancak bu değişiklik muhtemelen büyükelçiliğin Hilary Clinton’ı resmi programda laik cumhuriyet konusunda duyarlı muhalif çevreleri memnun edecek bir fotoğraf bulunmadığı konusunda uyarması üzerine gerçekleşti. İki taraf açısından da sonuçları bakımından tatminkâr oldu ABD Dışişleri Bakanı’nın ziyareti... Ankara AB, Kıbrıs, terörle mücadele ve bölgenin lider ülkesi sayılma arzusuna beklediğinin ötesinde bir seviyede karşılık buldu; ABD de, Filistin, Irak, Afganistan ve İran konusunda Türkiye’ye vermek istediği arabulucu/köprü/partner rolünün Ankara tarafından kabul edileceği mesajını aldı. Oysa kimi analizciler ve gazete yazarları tarafından Ankara’nın Hamas’la ve İran’la sıcak ilişkilerinin ABD’yi çok öfkelendirdiğine, Washington’un eninde sonunda ve mutlaka bunun acısını çıkaracağına inandırılmıştı Türk toplumu... Dişe dokunur hemen bütün yorumlar böyleydi. Keza aynı çevrelere bakarak Tayyip Erdoğan’ın İsrail aleyhtarı söylemlerinin, sert üslubunun ve bunun üzerine tüy dikercesine Davos’ta sergilediği tavrın bir faturası olacağını, başlangıç olarak Ermeni iddialarının kongrede kabul edilmesiyle bu faturanın önümüze geleceğini sanıyorduk.. Ne oldu? Daha Hilary Clinton Türkiye’ye gelmeden Obama’nın 24 Nisan konuşmasında ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmayacağı az-çok belli oldu... ABD’deki Ermeni cemaatinin sözcüleri bile bu durumu kabullenip Obama’dan konuşmasında ‘büyük acı/felaket’e vurgu yapmanın ötesinde bir çıkış yapmasını beklemediklerini, bu konuda fazla ümitvar olmadıklarını açıkladılar. Ancak herhalde hiçbir şey Clinton’ın, Barack Obama’nın bir ay içinde Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıklaması kadar Washington’un Tayyip Erdoğan’ı ve AKP hükümetini silkeleyeceğine dayalı ümit/beklenti/temennileri yansıtan yorumlara inanlar üzerinde soğuk duş etkisi yapmadı. Donup kaldılar... Bill Clinton başkanlığının yedinci yılında, George W. Bush dördüncü yılında Türkiye’ye gelmişken Barack Obama’nın başkanlık koltuğunda üçüncü ayını doldurmadan Ankara’ya geleceğinin açıklanması, bir mukayese yapmak gerekirse Atina’da ne kadar hayal kırıklığına yol açtıysa en az onun kadar AKP muhalifi Türk büyük sermaye çevreleri ve basınında şaşkınlık doğurdu... Birkaç gündür gazete köşelerinde ‘Anıtkabir’i ziyaret etti, ılımlı İslam ülkesi tanımlamasından vazgeçtiklerini açıkladı, bunlar çok çok önemli’ diye özetlenebilecek avuntu yorumları yapanlara şimdi sormak lazım: Kim yanıldı? Tayyip Erdoğan mı, yoksa büyük sermayenin dilek ve temennilerine tercüman olan basın mı?
<< Önceki Haber ERDOĞAN MI BASIN MI YANILDI? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER