Görüyorum ki başörtülü
aday meselesi, necib matbuatımızda yeni bir
tartışma heyecanı doğurmuş bulunuyor ve mesele yüksek bir ciddiyet katında ele alınmaktadır.
Bu konuda, "Şimdilik acele etmeyelim, yeni anayasayı bekleyelim"cilerle, "Ne münasebet, ya şimdi ya asla"cılar kapışmış vaziyette. Her iki taraf da kendine göre haklı sebepler ileri sürüyorlar ve biz sade vatandaşlar, bu seçimlerde
AK Parti başörtülü aday göstersin mi göstermesin mi meselesinde şaşkın ve ne yapacağımızı bilemez halde etrafa bakınmaktayız.
Öyle saf saf düşünüp durur ve "Eyvah, ne olacak bu işin encâmı?" diye pimpiriklenirken âniden kafamda bir
ampul yandı (Bkz: çünkü
yandaş yazar!): Niçin başörtülü aday konusu sadece AK Parti üzerinden yürütülmekteydi ki? Türkiye'de hamdolsun, çok partili
sistem icabı daha başkaca arslan gibi partiler vardır ve onlar bu mevzuda gelinlik kız gibi kenarda mahcûbâne bir edâ ile oturacaklarına meseleye sahip çıkarak başörtülü aday meselesini şakkadak çözebilir ve böylece, "Başörtülü aday gösterirsem
Anayasa Mahkemesi ağzıma biber sürer" endişesi içinde kıvranan AK Parti'ye esaslı bir gol atmış olurlardı.
Ehemmiyetle tebârüz ettirmeliyim ki, bu buluşumdan ötürü kimseden taltif, iltifat beklemiyorum fakat özellikle
CHP'nin şahsıma karşı samimi şükran duyguları geliştirmesine engel olacak değilim; zira bakınız, bu plan CHP'yi, önümüzdeki
12 Haziran seçimlerinde tek başına iktidara taşıyacak yegâne yoldur. Şöyle ki; CHP derhal harekete geçerek her ilde, seçilme garantisi olan yerlere başörtülü hanım adaylar koyar. AK Parti ise,
Anayasa Mahkemesi kulağımı çekebilir endişesi ile çekinerek CHP'nin cesur hamlesini, "Enayiler, AYM sizi kapatsın da görün gününüzü" diye dudak kıvırarak izler. CHP,
kampanya boyunca AK Parti'nin korkaklığı tezini işleyerek, inançlara en çok sahip çıkan,
laiklik konusunda en hassasiyet gösteren partinin kendileri olduğu anafikrini vurgular. Halkımız da "Sahi yahu, AK Parti korktu, CHP ise bu konuda ürkek değil erkek çıktı; hiç de uzaktan göründüğü gibi Müslümanlara antipatik
bakan bir parti değilmiş CHP; haydi bir de CHP'yi deneyelim, İsmet Paşa'nın hatırı var" diyerek AK Parti'ye değil CHP'ye yönelirler.
Sonuç: CHP iktidara gelir, AK Parti ise CHP'li medyacıların,
Ergenekoncuların, darbecilerin, darbesever barocuların ve balyozsever
sivil toplum kuruluşlarının ol kadar uğraşıp başaramadığı bir yenilgiye uğrayarak seçimi kaybeder; parti o'ssaat bölünür. Ergenekon kapıları açılır; herkes dışarı çıkar. İlk
cumhurbaşkanı oylamasında tarihî farkla Kılıçdaroğlu seçilir,
Gürsel Tekin başbakan olur,
Süheyl Batum yerinde kalır, Deniz
Baykal hatıralarını yazmaya,
Önder Sav torunlarıyla ilgilenmeye başlar.
Bunu gören diğer partiler, "Keramet başörtülü adayda imiş meğer" diye kadrolarını başörtülü siyasetçilerle doldurmak arayışına girerler. Böylece başörtüsü konusu, bütün partiler tarafından sahiplenilmiş olduğu için
ülke gündeminden ebediyyen çıkar. Durumu gören Anayasa Mahkemesi, "Başörtülü milletvekilleri olduğu için koca CHP'yi kapatacak değiliz herhalde; yok daha neler?" diyerek meseleyi görmezden gelirler. Eğer yine de
dava açmaya kalkışacak birileri çıkarsa
mahkeme evvelâ "Yettiniz gaari" diyerek, CHP'yi değil AK Parti'yi kapatır. CHP ise, "Yettiniz gaari" diyerek Anayasa Mahkemesi'ni kapatır.
...
Gördünüz, plan güzel; uygulamaya geçmeden önce başörtülü aday konusunu sadece sağ siyasetin meselesi gibi gören ve gösteren zihni tutumu gözden geçirmeye ne dersiniz?