20 sene önce bugün, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki
Hocalı kasabasında Azeri siviller, organize
Ermeni birliklerinin saldırısına uğradı; 106'sı kadın, 83'ü çocuk 613 kişi katledildi.
Mazlum ve bîgünâh şehitlerin hâtırasını Fâtihâlarla tâziz edelim; unutulmasın.
Kılıçdaroğlu hakkında yazılan bir kitap önceki gün gazetelerde yer aldı. Kitabın adı: "
Dersim Ermenisi Yemuş Hanım'ın oğlu Çarkçı Kemal". Muhtevasını bilmiyoruz fakat adından bellidir. Bir karalama çalışması olduğu aşikâr.
CHP Lideri'nin
aile köklerini öne sürerek kamu vicdanında şüphe uyandırmayı amaçlıyor.
İnsanların dini veya etnik kökünün sanki bir suçmuş gibi kötülemek maksadıyla itham konusu yapılması, düşkünlüktür. Meselenin
iftira boyutunun hesabını yargı görür ve kimin hangi gerekçeyle bu kitabın varlığından menfaatlendiği ortaya çıkar. Gördüğüm kadarıyla kitabın yazarı, müstear değil bilinen bir kişidir ve buna benzer başka yayınlarının da olduğu anlaşılıyor. Burada ele almamız gereken, iddianın doğruluğu ihtimâli. Velev ki yazarın, Kılıçdaroğlu'na
seçim sürecinde zarar vermek için ileri sürdüğü iddia doğru olsun. Ne çıkar?
Anayasa, Siyasi Partiler, Seçim ve Vatandaşlık Kanunu açık;
kanuni mahzur yok; zihnî, daha doğrusu
psikolojik bir bariyer var; onu da birbirimizi
tedavi ederek, uyararak, doğruları hatırlatarak ve köklerimizi ayıp veya meziyetmiş gibi liyakat terazisine koymadan, olduğu gibi kabullenerek aşmayı öğrenmeliyiz.
Velev ki, Dersim Ermenisi Yemuş Hanım'ın evlatlarından birini, ismini veya köklerini gizleyerek
siyasette varolmaya itmişsek, bu Yemuş Hanım'ların ve evlatlarının değil, hepimizin ortak kabahatidir; bundan ötürü hicap duymalıyız.
Hepimizin bildiği ama bilmezden geldiği acı gerçekler var yakın tarihimizde; halen
Müslüman kimliğiyle yaşayan vatandaşlarımızdan bazılarının ailesi vaktiyle din ve kimlik değiştirmek zaruretini hissetmişlerdi; o ailelerin çocuklarını, kökenlerinden ötürü aşağılamak hatta bazı küçümseyici imâlarda bulunmak çok çirkindir; bu kişiler
dindar iseler bilmeliyiz ki, imanda kıdeme değil ihlâsa bakılıyor; dinle araları ferah ise kendilerinin bileceği şeydir; kimse "Dinî
inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." İnanç ve kanaatlerin açıklanması kadar saklı tutulması da haktır çünkü.
Siyaset adamlarının (veya başkaları) aslını-neslini değil, ehliyetlerini, liyakatlerini ve eğer kabilse sâdık insanlar olup olmadığını merak etmeliyiz. Gerisi bizi ilgilendirmemeli. Böyle dedikodulara hâlâ
kulak veren varsa kendinden, insanlığından, Müslümanlığından veya önem verdiği sair değerlerden utanmalı.
İleri
demokrasi kültürünün temellerinden biri işte bu noktadır.
Kemal Kılıçdaroğlu, haksız ve insafsız bir karalama kampanyasının hedefi haline getirmek isteniyorsa, kendisini bu güne kadar politik hatâlarından, liyakâtinden ve zihnî tutumlarından dolayı eleştirmiş bir ferd-i vâhid olarak vicdanım, onun yanında yer almayı söylüyor bana.
Keşke Meclis'in her milletvekili çıkıp "Biz de bir Yemuş Ana'nın evladı olabilirdik; Kemal Bey'e ayıp ediliyor" diyebilseler, ne güzel olur.
Hocalı katliamını yapanları Ermeni oldukları için değil, düpedüz kaatil, etnik temizlikçi ve fanatik oldukları, bir
insanlık suçu işledikleri için kınıyoruz. Dünyanın bütün mazlumları ve mağdurları, aslına bakılmaksızın tek millettir; zalimler ve kaatiller de köklerine bakılmaksızın menfur bir topluluk teşkil ediyorlar.
Kıble ittihaz ettiğimiz yüksek değerler, böyle zihnî karmaşa zamanlarında lâzımdır asıl bize. Nefsimize zulmedenlerden olmayalım.