Şehâdet bir, gazilik iki, istihbarât üç...


-Oo hocam hoşgeldin, hoşgeldin; gel şöyle buyur, çekinme lütfen; oğlum, bak bakalım hocamız ne alıyor? Çay, kahve, ayran? Karnınız açsa tost yaptıralım hocam; bizim karargâhın tostları nefistir. Mersinli bir çocuk var; dehşet lezzetli tostlar yapıyor, hatta ıspanaklı tost bile icad etti kerata. Denemek ister misiniz? -Sağulun komutanım, çay varsa yetişir, mahcub ediyorsunuz? -Mahcubiyet ne demek hocam, mahcubiyet ne demek? Bizler, sizin gibi aydın, ilerici Atatürkçü din adamlarının, hocaların ayağına türâb oluruz. Sizlere hizmet etmek bize şevk verir hocam! -Allah razı olsun komutanım; işin açıkçası buraya gelirken biraz korkuttular beni. Üzerinize afiyet gerginleştim ondan dolayı... -Ne demek hocam, ne demek? Densizlik etmişler; ben çocuklara "nezaketle davranın, rica ettiğimi söyleyin, hürmetlerimi arz edin" diye tembihlemiştim ama adımız çıkmış be hocam: Askerler, din adamlarını sevmez diye bir şey çıkarmışlar... -Estağfurullah komutanım, o nasıl söz; bunu söyleyen ağızlar çarpılır. Hâşâ, iftiradır efendim, ondan değil de, hani "Paşa çağırıyor, çabuk ol, bizimle geleceksin" deyince gençler, af buyrun tırsımıştım biraz... -Ah ah; özür dilerim hocam. Siz çayınızı yudumlarken ben meseleye geçeyim izniniz olursa. Efendim, ne diyordum, sizin gibi aydın hocaları bizim başımızın üstünde gezdiririz, feyziyab oluruz, müstefid oluruz. Fakat nerede hocam, nerede sizler gibi Cumhuriyetçi laik hocalar? Az bulunuyor hocam, çok az bulunuyor. İşte bu yüzden hocam, ülkemizi bir an evvel uçurumun kenarına götürüp de sonra "Kuşa bak kuşa bak" numarasıyla uçurumdan aşağı yuvarlamak isteyen namussuz şer ve fesad odaklarına karşı gerekli tedbirleri almak için sizler gibi ilim-irfan deryası, bilimsel açıdan kendini yetiştirmiş, yedi düvele kabul ettirmiş hocalarımızın yardım ve desteğine ihtiyacımız var. -Nasıl yani komutanım, biraz şeyetseniz? -Oraya geliyorum zaten hocam; mesela bizim medyada ağzı lâf yapan hocalarımız olmalı... Mesela siz! Siz niçin olmayasınız hocam? Bakınız fevkalade yakışıklı ve fotojenik bir insansınız. Sizi televizyonlara çıkarırız. Güzel güzel bilimsel fetvalar verirsiniz; cahil halkımızı aydınlatırsınız... -Estağfurullah kem, küm... -Yok hocam yok; bakınız Zekeriya Hocam'dan, Yaşar Nuri Hocam'dan ne eksiğiniz var sizin? Onlar on-onbeş sene önce ne idiler, nasıl bir yerlere geldiler? Ben bu işlerden biraz anlarım hocam. Ben sizde televizyon starlığı cerbezesi görüyorum. Kitleleri peşinizden koşturacaksınız; kitaplarınız çatır çatır satılacak. Para, şöhret, hayran kitleniz... Ooo... -Hâşâ komutanım, evet biraz ilmimiz olmakla beraber... -Yok hoca yok; alçakgönüllülüğün sırası değil. Ben kabiliyeti gözünden tanırım. Mesela sizinle ilgili hayli etraflı bir araştırma yaptırdım: Ne yersiniz, ne içersiniz, kaç hanımızın var, gözün dışarda mı, çapkın mısın, mazbut musun, kaç para kazanırsın bunlar var dosyamda... Sakın ha, yanlış anlamayınız, tehdit için söylüyorsam nah şu ekmek çarpsın beni. Benim itikadım tamdır hocam, bakma sen öyle. Dedemin babası vaktiyle mahalle mektebinde Fil Sûresi'ne kadar okumuş derin bir âlim imiş. Kaynatamın kızkardeşi de kırk sene önce hacca gitmişti. Bakmayın siz elalemin söylediğine; para da gizli, iman da hocam. Ha ne diyordum, mesela cemaatler var değil mi hocam, tarikatlar var. Siz ara sıra bunların toplantısına gidermişsiniz; öyle yazıyor da burada... -Ha, öyle mi, şey, bir arkadaş davet etmişti, hatim duası okutacaklarmış da... -Alçakgönüllülük gösteriyorsunuz hocam; bizden kaçar mı? Siz orada bir sohbet yapmışsınız; ordakiler hayran kalmış. Milletvekilleri, bürokratlar varmış. Şüphesiz bunlar, iyi ve dürüst insanlar, şerefli kişiler; ordan eminiz fakat belki aralarına bir provokatör karışır, al başına belayı. İşte diyorum ki, siz böyle toplantılardan sonra bize bilgi verseniz, vatan-millet düşmanları geliyor mu gidiyor mu felan diye, şimdi bu vatan hizmeti olmaz mı? -Olmaz olur mu komutanım; şehitlik bir, gazilik iki, istihbarat üç... -Hay ağzını öpeyim senin, yav hocam, çocuklar seni apar-topar getirmişler biraz galiba. Elbiseniz biraz ütüsüz gibi sanki... Çıkınca tembih edeyim çocuklara, götürsünler sizi bizim arkadaşlardan birinin mağazasına, donatsınlar tepeden tırnağa sekiz on takım elbise, ayakkabı, gömlek filan... -Aman paşam ne gereği var; bunlar vatani hizmet... -Elbette hocam; bunlar bir şey değil zaten; televizyon bağlantılarını ben ayarlayacağım zaten. Sana bir halkla ilişkiler uzmanı bulacağım. O arabayı da değiştiriyorsun hemen; galerici arkadaşlarımız var; dostlar için sudan ucuz, çok temiz ikinci el lüks arabalar bulunduruyorlar. Çekelim altına bir mersedes, âlem hoca görsün, hieyyt! Ne dersin? -Siz nasıl takdir buyurursanız komutanım... -Ha, sen getiriyorsun haftalık raporlarını buraya, gerisini düşünmüyorsun. Yalnız o toplantılarda benden filan bahsetmeyeceksin değil mi hocam? Onlara zaman zaman ufak zarflar atmayı da ihmâl etmeyeceksin tabii bu arada? -Ne gibi komutanım mesela? -Mesela yeri gelince dersin ki, "Bu din düşmanlarını hâlâ yaşatacak mıyız; temiz süt emmiş bir memleket evladı çıkıp şunlara iki tane sıkmayacak mı?" filan gibi. Anlarsın? -Ha, onlar kolay iş komutanım; ama demin sözünüz yarım kaldı galiba; bir de kooperatiften bahsediyordunuz az önce? -Ne kooperatifi hocam, anlamadım?... -...! -Haa, anladııımm! Lâfı mı olur hocam? Hemen telefon ediyorum inşaatçı arkadaşlara. Çok temiz bir site kuruluyor bu civarlarda, merkeze sadece otuz km. Yüksek güvenlikli; hep ilerici, aydın, güçlü insanlar. Seni aralarında görmekten zevk duyarlar hocam. İyi ki hatırlattın, tripleks villanın sözü bile olmaz hocam; kurban ederim ben o villaları sizin gibi derin alimlere... -Efendim dünyada mekân, ahirette iman mâlumunuz; var gerçi birkaç başımızı sokacağımız fakirhane fakat küçüktür, baraka gibi bir şey... -O meseleyi çözüldü bil hocam; lâfını etmeye bile değmez. Villan hayırlı olsun şimdiden. Şimdi çıkarken gençler sana gizli mikrofon, kamera filan gibi ufak tefek eşantiyonlar da verecekler, onları da kullanırsın değil mi? Gözünü severim senin, irticaya göz açtırmayalım hocam benim, çıkarken kapıyı sıkıca çekmeyi unutma, şu boş bardağı da geçerken çaycıya bırakıver. Öptüm seni, haftaya görüşürüz hocam, hadi arslanım, hadi koçum benim. Star olacaksın staaar!.. Paralar, hatunlar, villalar, arabalar... Yürü hocam, kim tutar seni?
<< Önceki Haber Şehâdet bir, gazilik iki, istihbarât üç... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER