Mardin'in
denizi bugünlerde ekin yeşili renginde, iki aya kalmaz, gemi gibi biçerdöverler deryadan
nimet derlemeye başladıklarında deniz sararır, tâ gelecek bahara kadar.
Derbi'yi Mardin'de bir
otel salonunda seyrettik; salon kelimesi yersiz oldu, Mardin'in mahalli taş konaklarından birinin tavanı tonozlu büyük odası demek daha doğru. Üç
duvar sedir minderleriyle kaplı; içeri tıklım tıklım, seyircilerin çoğu Fenerli imiş, gol attıklarında sessiz çoğunluk, Abdurrahim
Albayrak gibi sevincini dışa vurmakta abartıdan kaçınmayan sesli ekseriyete dönüşüverdi.
Akademi Mardin projesi çerçevesinde çeşitli alanlarda kabiliyet sergileyen gençlerle iki saat sohbet ettik; abarttığımı düşünebilirsiniz; yumurta atmak yerine Mardin'i ziyaret edenlere bir demet çiğdem armağan ediyorlar. Mardin'i vali değiştirme telâşında gördüm, o yüzden Akademi Mardin projesinin devam edip etmeyeceğini bilmem fakat yaşayan görür; bu çocuklar ileride edebiyat, fikir, sanat, tiyatro gibi alanlarda isimlerinden bahsettirecekler inşallah.
Vali değişimine sebep olarak şehirden yükselen hoşnutsuz homurtular işaret ediliyor. Bir Mardinliye, "Valiniz gidiyormuş, bu işe ne diyorsunuz; ne yaptı ki gidiyor?" diye sorduk. Neler yapmamış ki; başta kamuya ait olanlar olmak üzere birçok çirkin
betonarme binayı yıkmış. "İllâ Mardin'in içindeki güzelliği ortaya çıkaracağım" diye didinip durmuş! Yıktığı yerleri gördüm, bayıldım, zevkten dörtköşe oldum, keyiften eridim âdeta. Ana cadde üzerinde bir
Süryani Kilisesi var; yakın zamanlara kadar Kilise'nin ana caddeye bitişik avlusunda birkaç dükkân varmış, yıkılınca eli-yüzü açılmış. Daha böyle nice güzel "yıkımlar"... Sanki Mardin, olanca
gümüş takılarını, allı-pullu elbiseleriyle yanağına allık sürmüş bir gelin gibi güzelleşmekte...
Ne olurdu vaktiyle Anadolu'nun diğer şehirlerinde de geleneksel dokuyu korumaya
gönüllü bu derece sanata âgâh, güzelliğe vurgun, yadigârlara hürmetkâr ve "Şehir ne demektir" bilen valilerimiz olsaydı.
Hepinizin mâlumudur; şehirlerimiz, kötü biçimlenmiş beton dokularıyla plastik ambalajlardaki fabrikasyon ayranına benziyorlar. Nereye gitseniz karşınıza çıkıyorlar ama tadları birbirinden kötü ve özelliksiz.
Mahkeme kadıya mülk olmaz; Mardin'e hep böyle valiler gelsin, Mardin'in tarihî dokusunu ortaya çıkarıp molozları temizlesinler; bazı Mardinliler yine hep şikâyet etsin; yerlerine yenileri gelsin fakat bu esnada bir Mardin'imiz olsun kurtulsun. Bizde vali çok, Mardin bir tane.
Anlatabiliyor muyum aziz bir kısım Mardinli ileri gelen, hükümet nezdinde sözü makbul mahalli otoritelerimiz: Kimse Mardin'i sırtına sarıp gitmiyor. Mardin sizin; ama daha çok bizim, hepimizin.
Derbiden bahsediyordum araya lâf karıştı. Ben Cim Bom'u tutmuyorum da, sadece sosyal bir faaliyet olsun diye seyrettim maçı. Bu kararı aldım alalı, Cim Bom'un rakiplerine karşı bende bir muhabbet hâsıl oldu; onlar yendikçe içim açılıyor. İlk gol esnasında hislerime baktım, buz gibiyim; nitekim golü atan elemanın golden sonra yaptığı edebe mugayir şeyler, taraftarlığımı askıya alma kararımın isabetini bir kere daha göstermiş oldu. Fener'in golleri geldiğinde ise
Trabzon namına üzüldüm. Doğrusu hakemlerin usta işi, "ince" Fener sempatisi sürdüğü müddetçe Trabzon'un işi zor diye düşünüyorum şimdi.