Ve
Anayasa Mahkemesi üyelerinin olaylar karşısında takındığı tutumun
psikolojik boyutlarını daha iyi bilme imkânı bulabileceğiz.
AYM Başkanı'nın kararı açıklayan konuşmasında,
mahkeme üyelerinin tutum ve bakışını yansıtan ilginç ipuçları yok değildi. "Bazı değişikliklerin hâlâ yapılmamış olması bizi zor durumda bırakıyor" manasına gelen ve siyasileri bu konuda daha fazla sorumluluk üstlenmeye davet eden sözler çok dikkat çekiciydi mesela. Kezâ -üyelerin talebi üzerine- sıcağı sıcağına hangi üyenin ne istikamette oy kullandığının açıklanması da dikkat çekiciydi ve "açık
mesaj" niteliği taşıyordu.
Bu karar kesin nitelik taşıdığına göre şahsi fikrimi söyleyebilirim: İktidardakiler, siyasi maslahat sebebiyle karardan hoşnutluk duyduklarını belirtebilirler: Bence karardan hoşnut olmayı gerektirecek bir durum bulunmuyor, çünkü bu karar garip bir karar: Bir kişi hariç bütün üyeler hükümeti
laiklik aleyhtarı bir "odak" gibi görmüşler ki bu kanaatin hukuki neticesi
kapatma olmak gerekirdi. "Odak olmaya odaktır ama kapatmak da ağır kaçar" fikrinin 6'ya 5 dengesinde dengelenmesi bir başka gariplik. Düz mantığı hesaba katarak söylüyorum: Bu
davanın hakkı ya iddianamenin veya davanın baştan reddi, ya da "odak" haline gelmiş bir heyetin külliyen kapatılması olmalıydı. Zannımca AYM, kurum itibarını korumak endişesiyle "siyasi,
ekonomik ve sosyal" riskleri kaale alan bir karar verdi. Bu kararı tek kelimeyle siyasi ve fiili açıdan isabetli, hukuki nokta-i nazardan "garip" bir karar olarak niteliyorum. Bu noktadan sonra
Türkiye'nin yeni bir anayasaya ve yeniden düzenlenmiş yeni bir
Anayasa Mahkemesi'ne duyduğu ihtiyaç, artık ertelenemez ve görmezden gelinemez.
Karardaki garip dengenin, bundan sonra hükümetin elini güçlendireceğini zannetmek hayli iyimserlik olur. Kaç vakitte olacağını bilemem fakat bir
erken seçim artık kaçınılmaz görünüyor. Yeni hükümetin ilk işi ise bu sistemik çarpıklığı düzeltmek için yeni anayasayı hazırlamak olmalı.
İktidar partisi, AYM üyelerinin çoğunluk kararında göründüğü gibi laiklik aleyhtarı bir odak mıdır: Zannetmiyorum. Eminim ki
AK Partili vekiller -bırakınız genel oylamasını-
Meclis grubunda yapılacak gayrı resmi bir ankette bile Türkiye'yi laiklikten teokrasiye kaydırabilecek bir kanaatin altına
imza atmazlar. Laikliği, düpedüz demokrasinin alternatifi gibi göstermeye çalışan
militan laikler ta II. Meşrutiyet günlerinden beri Türkiye'de muhafazakâr endişeleri "karşı devrim" paranoyası gibi algılamakla
Cumhuriyet rejimini psikolojik açıdan sakatladılar ve toplumu rejim aleyhtarı iskemlesine oturtarak mevkilerini korumaya çalıştılar. Bu çarpık bakış açısı, AYM'nin son kararında duvara çarptı ve bu tip
akıl yürütmelerin iflasını gösterdi.
Savcının iddianamesinde tâdâd edilen laiklik aleyhtarı söz ve tavırlar ne anlam taşıyor öyleyse? Bana göre hiçbir anlamı yok, AYM üyelerinin büyük çoğunlukla ciddi bulduğu bu beyanlar, Türk
tipi muhafazakârlığın tipik "sızlanmacı" tavrını yansıtıyor sadece. Aynı sözler sıradan insanların ağzından çıktığında
kanuni takibata uğramaması çok dikkat çekicidir. AK Parti adına konuşanlar, bu dava açılana kadar sıradan muhafazakârların sızlanıcı diskuruyla konuşmakta beis görmüyorlardı. Artık daha dikkatli konuşacaklarını farz ediyorum. Laikçiler ise,
küçük dünyalarına artık yeni pencereler, yeni kapılar ilave etmek zorundalar, çünkü bu tahlil tarzının zorlayabileceği son hayal noktası,
Ergenekon iddianamesine akseden çocukça ama ürkütücü kurgulardır (çocuklar bazen zalimdir!).
Kimse sevinmesin. Bu davanın kaybedeni bütün taraflarıyla Türkiye'dir. Kazanan ise "globalizm". Eğer bir başarıysa bu, "Pirüs zaferi" de böyle bir şeydir zaten.