Futbol ulemâsında bir şaşkınlık, bir hayret edâları, "Nereden çıktı kardeşim bu eli taşlı, bıçaklı, palalı
taraftarlar" nidâları...
Ekran başına geçip saatlerce ahlâktan, barıştan, kardeşlikten bahsetmeler, "Biz top oynarken
kuzu kurt ile gezerdi, birbirimizi nasıl sayar severdik" edebiyatları...
Rakip
takım taraftarlarını rahatça dövüp öldüremedikleri için, hıncını polise saldırmakla çıkaran bu adamlar,
futbolun sevildiği her şehirde var. Adları değişik ama mevcutlar ve biliniyorlar.
Kulüp yöneticileri de biliyor, polis zaten isim isim, adres adres bu şahısların varlığından haberdar olsa gerektir. Sır değil ki; tüzel kişilikleri, internet siteleri, ritüelleri, liderleri, davranış biçimleri, jargonlarıyla mâlum topluluklar bunlar. Şimdi herkes, "Aa, nerden çıktı bu
terbiyesiz çocuklar; ayıptır çocuğum o palayı kime sallıyorsun öyle" terbiye dersi vermeye başlayınca gülmez misiniz? Ayol, o çocuklar sizin eseriniz, daha doğrusu sizin öz be öz evlâdınız.
Ekmek yediğiniz teknenin ayrılmaz parçası saydığınız için pohpohladığınız, adam yerine koyduğunuz, haklarında her gün sayfalarca medhiyeler döşendiğiniz fanatik gruplar.
Suçlulardan ilki futbol kulüpleri, "
Tribün desteğini
kontrol altında tutacağız" diye o kulüp taraftarının en lumpen, en eğitimsiz, temsil vasfı en düşük topluluğu ile
işbirliği yapıyorlar. Futbol yöneticiliği, itibar basamaklarında dikey yükselişin en kısa yollarından biri Türkiye'de. Kulüp başkanlarının Ankara'daki kredisi çok yüksek; hangi kapıyı çalsalar, birkaç imzalı
forma karşılığında buyur ediliyorlar. Garip tesadüftür, hemen hepsi de hali vakti yerinde ve mütemadiyen iş hacmini genişletip duran iş adamları...
Bir başka suçlu
spor basını. Her gün 4 adet futbol
gazetesi yayınlanır bu ülkede; en aklıbaşında olanı da dahil her gazete en az 4-5 sayfa (Spor değil) futbol sayfası yapar, her takıma özel sayfalar ayrılarak taraftar nabzına göre
şerbet verirler. Spor kültürüne ve ahlâkına dair yayınlar devede
kulak misâli, hatta hiç yok gibi. Mânâsız ve gülünç bir "Siz en büyüksünüz" edebiyatı! Yayıncı kuruluş ise "Futbolun
marka değeri düşmesin" diye şimdiye kadar şiddet görüntülerini
ekrana getirmediğini itiraftan zan altındadır. Oysaki
zehir gibi gazeteciler, işin aslını gayet iyi bilen muhabir, yazar ve editörler yok değil basınımızda ama doğruyu değil, taraftar dalkavukluğunu desteklemeye mecbur bırakılıyorlar. Doğru bildiklerini yazsalar üç günde kapı önüne konulacaklarını gayet iyi biliyorlar. Endüstriyel futbol zehiri herkesi
felç etti. Bindik alâmete, gideriz kıyâmete...
Devlet suçlular listesinin başındadır ama; spor gibi mâsum bir meşgaleyi alenen resmî bir
kumar işletmesine çeviren odur. Ofsayt kuralını bilmeyenlerin
Estonya ligi maçlarına bahs-i müşterek oynamasının futbol kültürüyle değil, kumarla izahı yapılır ancak; buna rahvanla tırıs arasındaki farkı bilmediği halde haftanın neredeyse her günü at yarışı oynamaya alıştırılan kitleleri de ilave ediniz...
Elinde palayla
rakip takım taraftarına saldıran serserilerin fotoğrafı yeni mi; en az otuz senedir bakar dururuz ve bu gibi hallerde hep "Pabucumun ulemâsı" neviinden bazı yorumcular çıkıp, "Birkaç kişinin yaptığı istenmeyen olaylar, büyük ve şerefli bilmem ne kulübüne mal edilemez" diye mânâsız şeyler söylerler.
Kulübü, başkanı, politikacısı, taraftarı, gazetecisi, yorumcusu, hepiniz... Sıktınız,
kabak tadı verdiniz artık; alın endüstriyel futbolunuzu gidin; tâ "futbolun mâbedi"ne kadar yolunuz var!