Western filmlerinin klasik sahnelerindendir; illâ bir meyhane
kavgası sahnesi olur; dayak yiyenler, yediği yumruğun şiddetiyle camdan dışarı fırlayıp atların bağlı olduğu su yalağının üstüne düşerler vs...
Kavga ise genellikle şöyle başlar:
Sığır çobanlarından biri ötekine sıkı bir
yumruk çakar, öteki, gülümseyerek elinin tersiyle kanayan dudağını şöyle bir siler ve rakibine der ki,
-En iyi yumruğun bu mu kovboy; bir daha dene istersen!
Eski DEP milletvekili, yeni entelektüel
Mahmut Alınak'ın, "Gençler ölmesin, Ocaklar sönmesin" girişimi adına İmralı'ya giderek
Öcalan'la görüşmesinden sonra Radikal'e söylediklerini okurken aklıma bu sahne geldi. Diyor ki Alınak,
"Ben görüşmelerden sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. Bence bu görüşmeler bir mutabakat sağlanmadan sonuçlanacak. Böyle olunca seçimden sonra korkunç bir
iç savaş başlayacak. Neredeyse tüm il ve ilçelerde
halk birbirine girecek, evlere baskınlar düzenlenecek, devlet kurumları ve medya merkezleri bombalanacak, içeridekiler katledilecek, yollar kesilecek, medyatik kişilere karşı suikastlar yapılacak, sokaklar, alanlar birer
ceset tarlasına dönüşecek. Böyle bir durumda bir iç müdahale olmasından endişe ediyorum. O zaman
Başbakan Yassıada ya da İmralı'ya hapsedilebilir, farkında değil. Öcalan'ın talepleri yerine getirilmeyecek talepler değil. Bu nedenle hükümet en azından bir açıklama yapmalı."
Alınak ayrıca Başbakan'la Öcalan arasında aracılık yapmak da istiyormuş; öyle diyor.
Türkiye'de
PKK-KCK çizgisinde barınan bazı
siyaset adamları, işte tam da bu üslupla siyaset yapıyorlar: "İsteklerimi kabul et, yoksa seni öldürürüm; herkesi öldürürüm, sokaklar ceset tarlasına
döner!"
Bu durumda artık, "En sıkı yumruğunuz bu mu beyler?" diye sormuyoruz; en sıkı yumrukları budur! İç savaş tehdidi! Bozmak, aksatmak, kırmak, engellemek üzere çalışan bir problem çözme mantığı.
Mahmut Alınak kendi mahallesinin en haşarı, en ağzı bozuk delikanlısı olmakta yalnız değil; erkeği-kadını hemen hepsi öyle: "Çok kötü şeyler olacak, ortalık kan gölüne dönecek!" Hemen ardından, "güzellikle anlatıyoruz ama dinlemiyorsunuz,
ateşkes yapıyoruz ihlâl ediyorsunuz" bahâneleri, onun ardından artık baygınlık veren mağduriyet ve haklılık edebiyatı...
Geçmişte olup bitenlerden ötürü Kürtlerin haklı olduğu kıyâmet gibi husus var; Türkiye şu sıralarda bu hakkın teslimi konusunda hiç olmadığı raddede ortak anlayış ve iyiniyet noktasında bulunuyor. Yeni anayasa, muhtevasını şimdilik bilmesek de büyük
ümitler vaadediyor.
Problemi çözmek için en iyimser ve elverişli noktada bulunurken Alınak ve diğerlerinin kışkırtıcı tehditlerini nereye koymamız, ne derece ciddiye almamız gerekiyor? Ne kadar kötü ve
ucuz bir mafyacı ağzıdır bu; "Dediklerimi yapmazsan seni öldürürüm!" İnsan ister istemez sormak ihtiyacı hissediyor, "En iyi yumruğun bu mu kovboy?"
İmralı'da hak ettiği uzun emeklilik tatilini geçirmekte olan "
sözleşmeli devlet memuru"nun, siyasi dehâsının ufuklarında, herkesin birbirini kesip doğradığı kanlı bir iç savaş mı var? Hezar aferin böyle duhât-ı Ekrâd'a; ne siyaset ne siyâset!..
Alınak'ın bu sözleri, bidâyetinden beri arpayı atla döğüştürme siyaseti güderek Kürt'le Türk arasına nifak sokan duhât-ı Etrâk'a da armağan olsun.
Yuf olsun böyle dâhileri bize şirin ve mâkul gösteren idrâke!