Sıralı diş gibi duran bina dizisi içinde bir yapının
harç yerine ıslak kum kullanılmış gibi ilk ciddi sarsıntıda çöküvermesini bu ilk görüşümüz değil;
Marmara depreminde de aynı garipliğe şâhit olmuştuk.
Haber yayınlarının deprem magazini haline getirdiği çöküntü manzaralarında, konunun uzmanı olmayanların bile hatırladığı bir şey var; deprem öldürmüyor; akılsızlık, ihmâl, inşaat sektöründe yüksek kâr hırsı, bilgisizlik, vurdumduymazlık öldürüyor.
Türkiye depremlerinde yıkılan bina miktarının yüzde 5 olduğunu söylüyor uzmanlar; bir o kadarı da ağır
hasar görüyor. Demek ki on binadan birini depreme dayanıksız yapmışız.
Bundan sonrası için neler yapılabilir?
Şöyle bir şey meselâ: Eski-yeni demeden, istisnâsız her bina için bir inşaat hüviyet kartı ve sicili düzenlesek (Bu bilgiler, başta belediyeler olmak üzere ilgili
bakanlık arşivlerinde mevcut zaten). Her binanın kimlik belgesini standart boyutlarda tanzim ederek
metal bir plakaya kazıtıp her binanın girişine görünecek şekilde sergilesek...
İnşaatı üstlenen yüklenici
firma kimdir? Binayı hangi mimarlık şirketi tasarladı; hangi inşaat firması ve hangi
teknik adamlar yapıyı tamamladı, hangi teknik
elemanlar zemin etüdlerini, statik
hesaplarını yaptı? Binayı merkezi hükümet adına (isim isim) kimler denetledi, mahalli idareden hangi birim hangi teknik elemanıyla inşaatı ve binayı inceleyip yapının sağlıklı yapıldığına dair olumlu görüş bildirdi?
Elektrik, sıhhi tesisat projesinin sorumluları kimlerdir?
Yüklenici firma kimdir? Binanın teknik açıdan mûtad
kontrol aralığı nedir; binalar ebediyyen ayakta kalamayacağına, eskiyeceğine, yıpranacağına göre en son hangi tarihte hangi teknik eleman tarafından kontrolden geçirilmiştir?
Plaketin altına şöyle yazsak: "Bu binayı bu insanlar, filan tarihler aralığında teknik bilgi ve tecrübeleriyle inşa edip tamamladılar. Bu plakette adı geçen kişi ve kurumlar, binanın sağlığından ortaklaşa sorumludur ve garanti ettikleri tarihler içinde meydana gelen her türlü deprem, sel ve yangından doğacak zarardan ve tazmininden, görevleri çerçevesinde sorumlu tutulurlar."
Yeni bir
kanun düzenlemesine ihtiyaç var mıdır bilmem ama mantıken ihtiyaç olmaması gerekir; her bina bir dizi teknik elemanın emeği mahsûlü zaten ve onların sorumluluğu altındadır. Bina sahipleri de bu iş için gerekli parayı dolaylı veya doğrudan te'lif ücreti veya
vergi olarak ödediklerine göre bizde eksik olan, mevcut sorumlulukların altının çizilmesi ve fikr-i takibe konu teşkil etmesi.
Marmara depreminde yüzlerce, binlerce bina yıkıldı; 20 bine yakın insan öldü; aklınızda
Veli Göçer'den başka teknik sorumluluk yüzünden ceza görmüş kim var? Başkanından imar dairesi personeline, encümen üyesine kadar bir belediye mensubu; bir mimar, bir mühendis, bir haritacı, bir elektrik uzmanı? Sakarya'da yoğurt gibi zemin üzerine yapı izni veren teknik elemanlar, belediyeciler kimlerdi mesela, hep merak etmişimdir.
Devlet bu gibi büyük felâketler ertesinde hesap defterini açmak, sorumluları hesaba çağırmak yerine, "Bir kazâdır oldu; şimdi milli birlik ve beraberlik zamanıdır; elbirliği ile yaraları saracağız; zarar gören vatandaşı
mağdur etmeyeceğiz" yaklaşımını tekrarlayarak gerçek sorumluları gizliyor, görünmez hale getirip
hedef şaşırtıyor. Tek suçlu, günâh keçisi haline getirdiğimiz yükleniciler olabilir mi? Bu bir deprem şikesi değilse nedir? "İdare edelim, herkes hata yapar, şu acılı günde eski defterleri açmanın kime ne faydası var" denilerek suç kolektifleştiriliyor.
Sorarım; dağ başındaki samanlıktan bahçedeki kümese kadar her bina için bu
uygulamayı ciddiyetle takib etsek ne olur?
Ben söyleyim: Ortalık birbirine girer; siyasetçilere, mahalli yönetimlere karşı ağır politik
baskı oluşur; vatandaş feryad eder, teknik adamlar sızlanır, odalar harekete geçer, uygulama rayından çıkarılır ve unutulur.
Şu kadarcık çareyi, politikacılar benden daha iyi bilirler elbet. Niçin uygulamazlar?
Not: Vanlı kardeşlerimin acısını paylaşıyor
başsağlığı diliyorum; bu sene iki kurbandan birisi "Kimse Yok mu" derneği aracılığı ile Güneydoğu'ya gidecek inşallah.