- İstemez, birinci soruyu bildin, ikinciye geçiyoruz. Bugüne kadar yüce Türk yargısının yargıladığı bir askerî
darbe hatırlıyor musun?
- Mm, bunu bir düşüneyim...
- Sen düşünene kadar ben söyleyim; yargılamamıştır. İki istisnası var: İlki
Albay Talat Aydemir, ikincisi 9
Mart 1971'de cuntacıların tasfiyesidir.
Ordu içinde darbeciliğe heveslenen bir grup
subay ve
general tutuklanıp
Askerî Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandılar ve tasfiyeye uğradılar veee ne oldu bil bakalım: Beraat ettiler!
- Yani, ne demeye getiriyorsunuz hocam?
- Şunu anlatmak istiyorum: Türkiye'de bir askerî darbe, ancak komuta
heyetine karşı kılıç çekmiş ve başarılı olamamışsa hakim karşısına çıkar. Nasıl hakim?
Askerî hâkim,
sıkıyönetim mahkemesi veya askerî mahkeme. 9 Mart 1971'de cunta usulü ile Türkiye'de
Baas tipi sosyalist ve aydınlanmacı bir darbe yapmayı düşünen subaylar (ve
sivil uzantıları) önce ordudan uzaklaştırıldılar, sonra da sıkıyönetim mahkemesinde yargılandılar fakat dikkat! Yakın tarihimizde Madanoğlu davası diye bilinen bu duruşmalarda sanıklar
beraat ederek salıverildiler. Niçin? Şu sebepten, "Aksi halde, işin ucu ordunun en tepesine, örneğin
Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler Paşa'ya,
Hava Kuvvetleri Komutanı
Muhsin Batur Paşa'ya kadar uzanacaktı. Bunu kimse göze alamadı. Madanoğlu davasında beraat kararı böyle geldi." diyor Hasan
Cemal. Talat Aydemir ilkinde (22
Şubat 1962) yakalandı ve affedildi ama ikincisinde yine (20
Mayıs 1963) İsmet Paşa hükümetini devirmeye kalkışınca Mamak Kışlası'nda kurulan 1 No'lu Örfi İdare Mahkemesi Aydemir'i idam etti.
Bunun anlamı şudur Çekirge; askerî bir darbenin
delilleri, ancak bir askerî heyet tarafından tatminkâr bulunabilir çünkü askerî darbelere dair delillerin tamamı, hiçbir surette başka bir hukuk kurulu tarafından sübûta ermiş, yani kesinleşmiş, isbat edilmiş sayılamıyor. Darbeler ve darbe teşebbüsleri böylece hukukta yeni bir kategori teşkil ediyor: tamamlanmışlığı, yeterliliği ancak yine bir askerî heyet tarafından kabul edilebilir deliller...
- Aklım karıştı...
- Bırak dağınık kalsın. 9 Mart cuntasının zanlılarını Sıkıyönetim Mahkemesi'ne götüren deliller, cunta toplantısında hazır bulunanlardan birinin göğsüne yapıştırılmış teybin bant deşifresiydi. Buz gibi delildi bunlar yani. Ne oldu? Deliller yetersiz bulundu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından! Yeterli bulunsaydı, onları da
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının dramatik akıbeti bekliyor olacaktı. Affedildiler!
- Yani diyorsunuz ki, asker kişilerin darbecilik delillerini yine ancak bir askerî heyet değerlendirebilir. Yeterli bulur veya bulmaz, ayrı mesele... Peki günümüzle ilgisi?
- Şudur: Yine bir "yetersiz delil" olayı var önümüzde. Herhangi bir delilin hangi halde, hangi niteliklerle yeterli sayılabileceğine dair farklı yaklaşımlarla karşı karşıyayız. Dolaylı olarak Türk hukuk bilimcilerinin "delil" konusunda sağlam bir içtihat geliştiremediği sonucu da çıkar bundan; bu arada YÖK'ün yayınladığı bir rapora göre uluslararası yayın konusunda, Türk bilimine en az katkıyı hukuk anabilim dalının yapmış olması olgusunu da hatırlatmak isterim. Hukukumuz 19. asrın ortalarında Batılılaşmaya başladı, pek çok da hukuk devrimi yaptık bu arada fakat yapılanların ilmî kıymetini, ne yazık ki uluslararası hukukçular takdir edemiyorlar demektir bu! Niçin acaba?