Melek Ahmet Paşa,
Osmanlı tarihinde
Bağdat fatihi diye bilinen IV. Murad'ın Kubbealtı vezirlerinden iken gün geldi talih kuşu başına kondu ve
padişahın dindarlığı ile ün yapmış kızı Kaya Esmehan Sultan ile nikâhlanarak saraya
damat oldu.
Kaya Sultan,
rüya tabirine meraklı bir kızcağızdı; evlenmeden önce müneccimler, "Aman
sultanım, sen Melek'ten hamile kalma; eğer ondan kız doğurursan şehide olursun." diye Kaya Sultan'ı korkutmuşlardı. Bu yüzden Kaya, nikâhları kıyıldıktan sonra, tam yedi sene Melek Ahmet Paşa'yı yanına uğratmadı.
"Bir dakika bir dakika! Nereden biliyorsun sultanların özel hayatına dair dedikodu kabilinden şeyi?" diye bana kızmayınız efendim. Ben, doğumunun 400. yılı münasebetiyle bu yılı şerefine tahsis ettiğimiz ünlü seyyâhımız
Evliya Çelebi'den okudum bu rivayeti. Daha doğrusu, Evliya Çelebi hakkında doktora tezi yaptıktan sonra bu yakınlarda "Evliya Çelebi'nin Gözlemleriyle 17. Yüzyılda Kadınlar" adlı bir ilmî çalışması yayımlanan Dr. Nurettin Gemici'nin eserinden naklediyorum (
Kitap Lamure Yayınları'ndan neşredildi; bu rivayet ve daha niceleri, meselâ bütün beldelerin hâtunları hakkında Evliya Çelebi'mizin söylediklerini öğrenmek için bu esere başvurabilirsiniz).
Padişah ailesine damat olmanın pek öyle imrenilecek bir şey olmadığını şuradan çıkarmalıyız ki, iyi huyuyla şöhret bulan Melek Ahmet Paşa, hicranını içine atıp sesini çıkarmadan yedi yıl bekledi. Derken bir gün meşhur Kösem Valide Sultan, Kaya'dan ses-seda çıkmadığını (yani çoluk-çocuk olmadığını) fark edince, "Tiz Melek'i getirin." diye ferman edip durumu sordukta Paşa, "Vallahi biz yedi yıldır şeriat evine girmedik." deyince Kösem Sultan, Melek'e kızdı, "Vur Kaya'yı öldür, Kethüda kadını ve cümle musahibelerini." diye emretti.
Emir büyük yerdendi.
Bakalım, müneccimlerin dedikleri çıkacak mıydı?
İki
genç dünyaevine girdikten sonra saadetle zaman geçirirken günün birinde Kaya Sultan, bir rüya görür ve eşi Melek Ahmet Paşa'ya anlatır; buna göre Kaya Sultan rüyasında
cennette gezerken dedesi Sultan
Ahmed Han'ı görür, torununu cennette gezdirirken kardeşi Sultan Mustafa, "Ey birader, bu kız Murad'ın nâmurad kızıdır, bırak da dünyada nesli kesilmesin." diye ricada bulunur. Ahmed Han, "Bu niyete fatiha" diyerek elini Kaya'nın yüzüne sürünce eline kan bulaşınca Kaya korkuyla uyanır ve kocasına rüyayı tabir ettirir. Melek Ahmet "Pek güzel, rüyada cennet görmek salih bir iştir, hayrolur inşallah." dedikten sonra hanımına etrafına bolca sadaka dağıtmasını
tavsiye eder.
Peki, bu hadiseyi Evliya Çelebi nasıl bilebiliyor? Biliyor, çünkü Evliya, Melek Ahmet'in çok yakınındaki görevlilerden biridir ve
paşanın itimadını kazanmıştır. Nitekim bu hadiseden sonra taşraya bir sefer esnasında rüyayı Evliya'ya anlatır. "Bu bir esrâr-ı Huda'dır. Sende emanet olsun." diye yeminler ettirir ve,
-
Allahu a'lem, bizim Sultan va'z-ı haml ederken kanı akar ve şehide olur, dedikten sonra ağlar.
Taşra görevinden bir başka vesileyle çabuk dönen Melek Ahmet, eşiyle baş başa kalınca Kaya Sultan'ın gördüğü bir başka rüyayı daha dinleyecektir. Bu rüyasında Kaya Sultan, Eyüp'le Sarayburnu arasında bütün Haliç'in kayıkla kaplı olduğunu, içindeki yüzlerce insanın karaya çıkıp camide dua ettikten sonra imamın evini basarak eşini bir beyaz çuvala koyup ağzını bağlayarak kayığa koyduklarını götürdüklerini anlatır. Kaya Sultan, olanları, sahil sarayının penceresinden görmektedir. Haber yollayıp, kadıncağızı serbest bırakmaları için ne para isterlerse vereceğini vaad etse de, "Bu imam Ahmed'in karısı kanludur. Bunun işi artık Allah iledir." diye ricasını kabul etmezler. Kaya duruma çok üzülür, "Bunun bir kızcağızı var, hatunu öldürürlerse yetim kalır; ortalıkta bırakmam, ol kızı ben beslerim." diye kendine söz verir ve keder içinde uyanır.
Melek Ahmet, esasen rüyayı hayra yormamakla birlikte eşini teselli için yine güzel tevillerde bulunur; beyaz çuvalın Girid'i temsil ettiğini, inşallah yakında Kandiye'nin feth olunacağını söyler ve yine sadaka dağıtmasını tembihler. Lakin Kaya Sultan, kocasının "beyaz yalan" söylediğini anlamıştır. Melek kızar, "Sen baban Murad Han gibisin; bir rüyanın peşine takılıp gidiyorsun." diye araya laf kaynatır.
Çok geçmeden bu defa Melek Ahmet bir rüya görür ve sabahında hemen Evliya'ya anlatır; buna göre Kaya Sultan ile münakaşa ederler ve Kaya, "Bak a paşa; şimden gerü ne sen benim ehlimsin ne de ben senin hatununum. Heman benim nikâhımı ver." deyince Melek küplere biner, reddeder. Kaya ise, "Benim karnımda kızın var, al kızını, nikâhım helâl canım azad olsun, boşa beni." der, kocası "Aman sultanım, o nasıl söz!" deyince Sultan dolaba girip kaybolur.
Bu defa rüyayı Evliya yoracaktır fakat o da efendisi gibi tevili
tercih eder, iyiye yorar; paşa inanmaz, "Ben zaten bu mesele hakkında başka rüyalar da görmüştüm akıbet fenadır." diye söylendikte Evliya Efendisi'ne takılır, "Düş görende değil yorandadır." diye teselliye kalkışır ama Melek Paşa fitili almıştır.
Bu hadiseden 26 gün sonra Kaya Sultan'ın sancıları tutar, saray hekimleri ve ebeleri başına toplanıp doğuma yardımcı olurlar. Kaya Sultan'ın kızı olmuştur fakat rahimde hâlâ "son" tabir edilen "masumlar" bulunduğu anlaşılınca Kaya Sultan için feci saatler başlar. Son parçayı almak için ebeler olanca hünerlerini gösterirlerse de muvaffak olamazlar.
"Sultanı kilimler içre koyup çal
kaya çalkaya tamam ettiler ve baş aşağı sultanı iki kerre asdılar ve bal fıçısı içre leb-ber-leb
çiçek suyu koyub sultanı fıçı içre kodular. Hülasa i kelam üç gün üç gece sultana eyle işkence ettiler kim cihanda ettiği zevkleri cümle burnundan çıkardılar..."
Doğumdan sonra dördüncü gün nihayet Kaya Sultan can verip şehîde olur.
Rüya çıkmıştır.
Evliya Çelebi, nedense bizde "Palavracıdır, uydurma şeyler anlatır." diye kötü ünlenmiştir fakat böyle konuşanlar onun tarihçi yanını bilmiyorlar. Evliyamız, gezileri esnasında folklor derlemelerinden dil araştırmalarına, tarihi hadiselerden efsanelere kadar gördüğü, duyduğu, şahit olduğu her şeyi aktarmıştır bize. İşte Melek Ahmet Paşa'yla bahtsız Kaya Sultan'ın hikâyesini biz ancak Evliya'mız naklettiği için bilebiliyoruz.
Evliya Çelebi'miz 400 yaşında; daha nice yıllara...