Ayhan Bermek arıyordu, “Vebalden kurtulmak için arıyorum. Vaktin var mı?” dedi...
Konuşan Ayhan Bermek ise her zaman dinlemeye vaktim olurdu.
“-
Ankaragücü meselesi yılın en vahim olayıdır!”
“-
Melih Gökçek vebal altında eziliyor.”
“-
Kulüpler Birliği ne yapar? Sadece menfaat peşindeler. Ankaragücü dağılsın, hükmen galibiyetler gelsin diye bekliyorlar. Oysa
yönetici vebal değil, sorumluluk altındadır. Yönetici sorunu öngörecek, çözecek.
Hayır, hiçbir gayretleri yok. Kulüpler Birliği, 98 oyla federasyonda
seçimi
kontrol ediyor. Yıllarca o birliği yok sayan, toplantılara katılmayan Aziz
Yıldırım, rahmetli
Özhan Canaydın’dan görevi devraldıktan sonra bakıyorum, oradan hiç çıkmıyor. Ama Ankaragücü sorunuyla ilgilendiklerini de göremiyorum.”
Ayhan Bermek, şeffaf ve adil
yönetim ilkesiyle yola çıktı, iki kez federasyon başkanlığına
aday oldu... Sonradan rahmetli Hasan Doğan’ın seçim kulislerinden öğreniyoruz ki “Bu adam çok iyi... Ama bizden değil! O yüzden, seni federasyon başkanı yapalım” diyenler devreye girmiş.
Bizden değil, denilen kişi Ayhan Bermek...
Endüstriyel
futbol, gelirleriyle, etkinlikleriyle,
rekabet ortamıyla büyüdükçe, dış etkenler de konuyla ilgilenmeye(!) başladılar...
İşadamları, politikacılar, yayıncılar, reklamcılar, ekonomistler... Hemen herkes.
Hepsi de orada bir yer tutup pozisyon almaya, kendi çıkarları ya da hedefleri doğrultusunda futbola ayar vermeye başladı.
Ayhan Bermek de yıllardır saf ve ödünsüz
spor anlayışıyla, futbol vizyonuyla dışarıda kaldı.
Ama vebal altında kalmamak için konuşmak gereğini duyuyor. Vebal, günah anlamında... Elbette bu işlerde doğrudan bir sorumluluğu yok ama vicdanı sızlıyor... Bu soruna bir çözüm bulunması gerektiğini, hemen herkesin uykuya yattığını anlatıyor.
O’nu çok iyi anlıyorum... Bu ülkede hâlâ hiçbir şey beklemeden zor anlaşılır bir adanmışlıkla futbolu sevenler, vicdanı sızlayanlar var. Vicdanlarındaki sızıyı seslendiremezlerse, vebal altında kalacaklarını, günaha gireceklerini düşünüyorlar...
Ayhan Bermek o az sayıda futbol vicdanından biri...
Ankaragücü Spor Kulübü, 100. yılını, “iptal edilmiş, yok hükmünde” bir kongre ve “40 milyon TL borçla” kutluyor (!)... Alacakları ödenmediği için
Federasyon’a başvurup hukuk sürecini başlatan oyuncular, sözleşmeyi fesih haklarını kullanırlarsa 26 Aralık’ta yönetmelik gereği serbest kalabilirler.
Tanrı korusun, Ankaragücü bir dağılma olasılığıyla karşı karşıya. Söylemesi zor ama, gerçek böyle!
İkinci yarıda 17 takımla kalabiliriz... Ankaragücü, bir kayyuma devredilebilir.
Kısacası, Süper Lig’e hiper
darbe!
Sessiz ve derinden gelen, bilinmeyen bir darbe de değil bu...
Göz göre göre oluşuyor her şey...
Çözüm mü?
Akıl için bir değil, belki bin tane çözüm var... Arayan olursa!
Öncelik,
futbolcu alacaklarının tümüyle ödenmesidir... Artık, kişisel paralarını mı ortaya koyarlar, devlet bankalarına mı giderler, isim haklarını mı güvence gösterirler, bilemem! Sonrasında hukukun dediği olur... Uzmanları mutlaka çözüm bulur, bulmalı!
Çünkü Ankaragücü Gökçek’lerin, Aydın’ların, Topel’lerin değil, bu ülkenin malı!
Olmadı Şenol Hocam!
Ligimiz, ilk yarı perdelerini kapatırken, hiç olmayacak adamların
penaltı polemiğiyle sarsıldı...
Aykut
Kocaman ve Şenol Güneş’in penaltı kararları ve
hakem standardı üzerine didiklenen sözlerini ve görüşlerini tartışmayacağım burada...
Mesele anlaşılmıştır... Uzatmaya gerek yok.
Benim açımdan, kimse, kimsenin emeğine dil uzatmıyor...
Şenol Hocam’ın, ilk yarı değerlendirmesiyle ilgili basın toplantısını hem radyodan dinledim, hem de Milliyet’ten okudum...
Aykut Kocaman’la ilgili bölümlerini sert ve kırıcı buldum.
Aykut Kocaman’a yönelen şu sözlere bakın: “
Fenerbahçe’nin büyüklüğü,
genç bir antrenörün, geleceğini karanlığa atma adına, günü kurtarmak için yaptığı ifadeler üzerinden olmamalı. Fenerbahçe’nin o ifadelerle büyümeyeceğini o da bilmeli. Benim bir büyük olarak tavsiyem, daha dikkatli konuşsunlar!”
Kızgın bir öğretmen edasıyla söylenmiş kırıcı sözler bunlar.
Bence Aykut Kocaman’ın hiç de hak etmediği bir azarlama üslubu.
Şenol Hocam da biliyor ki bu ülkeye (ya da futbol sınıfına) baktığı zaman en
temiz, en duru ve en masum insanlardan (ya da öğretmen /öğrencilerden) biri, belki de birincisidir Aykut Kocaman...
Daha ılımlı sözcükler seçerek, öfkeyi çıkarıp şefkati katarak seslenebilirdi genç meslektaşına.
Her neyse... Uzatmayalım.
İki değerli insanın tadını bozmayalım!
Arena izlenimleri
Cumartesi günü Doğan grubu yöneticileri ve muhabir-yazar arkadaşlarla birlikte
Telekom Arena’ya davet edildik...
Galatasaray’ın yeni yuvasına...
Herkes heyecanlı ve mutluydu. Galatasaray Başkanı Adnan
Polat, yorucu bir işe soyunmuş, medyadan ve değişik kesimlerden grupları ayrı ayrı stada çağırıp gezdirme, tanıtma işini üstlenmişti...
Samimiyetle, sıcak bir ilgiyle karşıladı hepimizi, sorulan her soruya
yanıt verdi. Merdivenleri tırmanırken, tek tek locaları, sahayı, soyunma odalarını ve ofisleri gezerken mutluluktan adeta uçuyordu. Bir ara Mehmet Ali
Birand, “Başkan, dedi, Bu tesis güzel, hayırlı olsun. Ama bilesin ki sportif başarı olmadan bu işler bizi kesmez!”
Hayretler içinde kaldım. Bir zamanlar
Aziz Yıldırım’ın sık sık karşılaştığı söylem, şimdi en entelektüel taraftarının ağzıyla Polat’a yöneliyordu... Polat gayet sakin konuştu: “Fenerbahçe o yatırımlarla büyüdü... Bizim bütçemizin üç misli bir büyüklüğe erişti. Buna rağmen şampiyonlukta 17- 17 berabereyiz... Bu bir başarıdır. Ama biz de büyümeliyiz!”
Stat için yoğun bir enerjiyle çalışan yönetici
Işın Çelebi, kapanan
çatı için 10 milyon dolarlık bir proje hazırlandığını söyledi. Bunu (inşallah) Galatasaray yapacak... Stadın hizmete alınmasını ve işletmesini Çelebi’ye yüklemiş Başkan... O memnundu.
Yeni
statla ilgili izlenimlerim olumlu. Kadı kızında kusur arayacaksak, tribünlerle saha arasında çok dar bir alan var. Özellikle kanat oyuncuları, o alanda sıkıntı çekebilir. Localar, açık ve kapalı bölümleriyle iyi de, arada yüzlerce insanın yürüyeceği bir koridor var... Galatasaray’ın soyunma odası sarı ve kırmızı renklerle boyanmış. Konuk takımların soyunma odası gri...
Çıkışta Varyap’tan Metin Varlıbaş ile tanıştım... “Nasıl buldunuz?” diye sordu.
2006 Dünya Kupası’nı izledim. Almanya’daki bir çok staddan çok daha iyi!
Emeği geçen herkesi kutlarım... Hayırlı olsun...
Galatasaray ruhu da oraya konsun!