Bugün
futbola mitolojik bir pencereden bakmak istedim...
Pegasus ve Bellerofon’un öyküsünü anlatacağım size...
Kaynaklara bakarsanız, öykünün farklı versiyonları var.... Ben yıllar önce Halikarnas Balıkçısı’ndan dinlediğim, ondan okuduğum öyküyü aktarayım.
Pegasus, bildiğiniz kanatlı at, yedi sanat perisi müz’lerden biri tarafından beslenip büyütülmüştü... Öteki atlar dağ, bayır, rahvan ya da tırıs koşarken, bizimki uçuyordu.
Günün birinde Bellerofon’la tanıştı. İyi
arkadaş oldular. Bellerofon, Olimpos’ta “nektar” içip “ambrossia” ile beslenen ve bu yüzden ölümsüzlüğe erişen tanrılara çok öfkeliydi... “Biz insanlar, onca çaba,
emek ve çile ile ayakta durmaya çalışırken, onlar yan gelip yatıyorlar. Bu kaderi değiştireceğim. Bana
yardım et!” dedi. Planı, nektar ve ambrossiayı çalıp insanlara dağıtmaktı.
Pegasus, arkadaşını sırtına alıp Olimpos’a kanat çırptı.
Ama tanrılar hemen uyandılar. Tehlike büyüktü...
Tanrılar Tanrısı
Zeus, Hermes’i çağırdı ve buyurdu : “Git Pegasus’la konuş. O Bellerofon denen ölümlüyü burada istemiyorum. Bizi bu beladan kurtarsın, onu
ödüllendireceğim!”
Hermes, Olimpos tepelerinden ışık hızıyla süzüldü, Bellerofon o sırada uyuyor muydu ne, Pegasus’un kulağına fısıldadı : “Şu ölümlüyle Olimpos’a gelirsen
kıyamet kopacak. Aşağıda düzen bozulacak... Bellerofon’u hemen sırtından at... Gitsin kendi ölümlü dünyasında sürünsün... Sen misafirimizsin, yalnız gel!”
Hermes’in dediklerini aynen yaptı Pegasus... Yoldaşını sırtından attı... Tanrılar katına, Olimpos’a tek başına çıktı. Zeus da onun bu iyiliğini karşılıksız bırakmadı. Kanatlı atı nektar ve ambrossia ile besleyip ölümsüz kıldı.
Bu öyküyü günümüze ve futbola uyarlarsak...
Anadolu’da 23 adet Olimpos dağı vardır... Bunların en tanınmışı da Bursa’daki Uludağ’dır..
Olimpos’un tepesinde dört futbol tanrısı var:
Fenerbahçe,
Galatasaray,
Beşiktaş ve Trabzon
spor...
Şampiyonluk unvanıyla futbolun ölümsüzleri arasına katılmış hepsi.
Yıllardır, al gülüm ver gülüm şampiyonluğu aralarında çevirip durumu idare ediyorlar. Bir çok ayrıcalıktan yararlanıp rakiplerine kök söktürüyorlar.
Sivasspor son iki yılda Olimpos’a ulaşabilmek için çok uğraştı, olmadı.
Bu yılın Bellerofon’u
Ertuğrul Sağlam...
O da Bursaspor’la Olimpos’a çıkmak istiyor. Başarırsa tarihe geçer ve ölümsüzlerin (şampiyonların) arasına katılır.
Ama yukarıdakiler bırakır mı ? Bilemiyoruz!
Peki öyküdeki Pegasus (kanatlı at) günümüzde neyi temsil ediyor?
O’nu da siz bulun!
50 kuruşluk
kalemle 4 milyon Euroluk
imza!
Özel uçakla
Sabiha Gökçen Havaalanı’na iniyor. Ekipte menajeri,
Nike temsilcisi, yıllardır yanından ayırmadığı özel fotoğrafçısı,
Hollanda TV kameramanı ve sunucusu var.
Spor bir
kıyafet seçmiş, ayağında blucin var.
İstinye’deki
Türkiye Futbol
Federasyonu binasında Başkan
Mahmut Özgener tarafından karşılanıyor. Özel çalışma odasına buyur ediliyor.
Kapıdan içeri girer girmez geri dönüp Başkan Özgener ve Levent Kızıl’a “hoş geldiniz” diyor.
Sıcak, esprili, kibar bir
teknik direktörü var Türk Milli Takımı’nın...
Odada bir duvara Milli Takım’ın
penaltı atışlarından sonra coşku ile yaptığı
zafer koşusu fotoğrafına, tek başına
yumruk sıkarak aynı coşkuyla zafer duygusu taşıyan dekupe bir
Hiddink fotoğrafı montajlanmış. Bu fotomontajı çok beğeniyor, aynı coşku ve neşe moduna giriyor.
Sonra öğle yemeği... Enginar,
salata ve kalkan ızgara... Yemekte oldukça sıcak ve esprili davranıyor.
Uçağın gecikmesi, kıyafet değiştirmesi derken
basın toplantısı yarım saatlik bir gecikmeyle başlıyor.
Hiddink dersine iyi çalışmış. Verdiği mesajlar net ve açık. Oradaki en önemli aksaklık, simultane tercümede. Futbolda uzmanlaşmış tercüman yerine başka bir görevli geliyor. Hiddink bir soruya
yanıt olarak “Evet,
final arzu ediyoruz ama, Türkiye ne Avrupa’da ne de dünyada ilk 4’de” diyor... Bu sözleri “Bildiğim kadarıyla Türkiye Avrupa’da ilk dörtte!” biçiminde aktarılıyor.
Basın toplantısında konudan sapanlar, ajite edenler de var. Ama Hiddink tuzağa düşmüyor.
Bir de kalem krizi... Mizansen
imza töreni için Başkan Mahmut Özgener cebinden dolmakalemini çıkararak imzayı basıyor. Fakat Hiddink’te kalem yok. O sırada panik halinde bir el uzanıp Hiddink’a federasyon ofislerinde kullanılan ve piyasada 50 kuruşa satılan “uniball”
marka bir tükenmez kalem uzatıyor.
...Ve o kalemle yılda dört milyon Euroluk sözleşmeye imza atıyor Hiddink!
Geçmiş olsun Kamil!
Kamil Özen, üzerinde
siyah beyaz bir hırka ile Ali
Sami Yen Stadı’na maç izlemeye gitmiş.
Beşiktaşlı olduğu varsayılarak saldırıya uğramış. TV görüntülerinde de gördük ki
kavga sırasında kapalının üst katından aşağı atılmış.
Kafatasında
çatlak var. Hastanede yoğun bakımı sürüyor.
Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel’in
hastane ziyareti, insani bakımdan ince bir davranıştır.
Ama Galatasaray Spor Kulübü’nün de sorumluluğu var bu işte.
Her şeyden önce statlarının güvenlik bakımından “arızalı” olduğu açıkça ortada. Bu kavgayı bastırıp önlemek, kavgacıları seçip ayırmak ve güvenlik güçlerine teslim etmek gerekirdi. Yapmadılar.
Federasyon ve PFDK’nın bu olayla ilgili kararını merakla bekliyorum.
Geçmiş olsun Kamil Özen!
Rüştü’ye özel ödül
Beşiktaş’ın emektar kalecisi
Rüştü Reçber, Denizli’de ev sahibi takımın bir hücumuna “aut” kararı veren
hakem Abdullah Yılmaz’a sahalarımızda eşi görülmemiş biçimde
itiraz ediyor : “Hocam korner, top benden çıktı!”
Abdullah Yılmaz, kararını değiştirebileceği halde “
Hayır ben gördüm” diyor.
Aut atışında ısrarlı... Oysa bu
samimi açıklamadan sonra korner kararına dönebilir, Rüştü’nün fair play örneği davranışını taçlandırabilirdi.
Turkcell Fair Play Ligi’nde birinci olan takımın ödülü 500 bin dolar.
Ama kişisel davranış ödülleri de verilmeli.
Hayır, ille de para olarak değil, o günün, o davranışın onuruna saygı göstererek!
Kendi adıma Rüştü’yü ödüllendiriyorum... O’nu alnından öpüyorum!