3 boyutlu ilk maç yayınını izlerken bir kez daha gördüm ki, Süper Lig’imizin en büyük fenomeni
Alex’tir. Adam hem sükunet, hem
akıl, hem
zeka, hem beceri ve hem de taktik harikası. Hiç istifini bozmadan, sinirlenmeden, gerilmeden, darılmadan ve küsmeden işini yapıyor. Bir Brezilyalı için kolay rastlanamayacak soğukkanlılık örneği, ama aynı zamanda takımın da çok değerli bir parçası. Evet... Hatta en değerli parçası! Onu adam adama markajla belki bir süre için durdurabilir, tutabilirsiniz. Ama duran toplarda ne yapacaksınız? Bu işin çaresini ne
Gökhan Zan, ne
Servet, ne
Cana, ne de
Hagi bulabildi.
Hagi ve
Galatasaray, Arena’da armağan bir golle açılışı yaptılar. Fenerbahçe’den gözardı edilip, kapının önüne konan Kazım, beklenmedik inat ve ısrarla Santos’un üzerine öyle bir
baskı yaptı ki, Brezilyalı’dan kopardığı topu önce
Baros’a attırdı, Volkan’dan dönen şutu harika golle tamamladı.
Yine de tarih tarihtir. Üç boyutlu ilk derbinin ilk golünü atmak bizim sonradan keşfettiğimiz sevgili yurttaşımız Kazım’a nasip oldu.
Hedefi olan kazandı
Hagi ve Galatasaray, bu anlamlı golün değerini bilemediler. Skor üstünlüğüyle önce kendi yarı savunmalarına yaslandılar, sonra hücumda yıpratıcı ve iştahlı oyunu bıraktılar, oysa ellerinde hücumda top tutan harika bir Baros vardı. Bundan yararlanamadılar. Aykut Kocaman’ın,
Semih hamlesi Fenerbahçe’nin yavaş, temposuz ve mücadelesiz maçta biraz daha etkin, daha derinlikli bir hücum anlayışına yönelmesini sağladı. Bu anlamda oyuna Semih’i katan Kocaman’ı takdir etmek, Hagi’nin de Arda’yı sokarken Kazım’ı çıkarmasını tekrar düşünmek gerek. Acaba çıkacak adam Kazım mıydı, Ayhan’ı ne diye oyuna aldı? Elinden yuvarlanıp giden maçı tutsun diye mi? Olabilir mi!
Bence Hagi, Pino kartını da çıkarıp oyuna sokmalıydı. Halsiz Kewell’dan daha etkin bir deneme olurdu, bunu yapmadı.
Özetin özeti... Bu ligde
şampiyon adayları asla taviz vermeden, rotalarını değiştirmeden, hata yapmadan, yoldan sapmadan devam ediyorlar. Dün de hedefi olan kazandı. Üstelik onların Alex’i de vardı.