Taraf’ın 21 eylül tarihli sür
manşeti ilgi çekiciydi ama yanıltıcıydı. Haber, o “seksî” başlığı (“
Medya da artık savaş suçundan yargılanacak”) taşıyabilecek kadar kuvvetli değildi.
Başlığı ilk okuduğumda, zaten “savaş suçu” kabul edilen açık
tahrik ve
teşvik niteliğindeki haber ve yorumların dışında kalan kimi nüanslı alanların da bu çerçevede mütalaa edilmeye başladığını düşündüm ve çok heyecanlandım.
Sezin Öney’in, çoğunlukla haber-yorum tarzında olan köşesinden (en sevdiğim
köşe yazısı tarzı) kotarılan sürmanşetin ayrıntılarına girince ortada böyle yeni bir durumun olmadığını hemen anladım. Yazısında Öney’in de belirttiği gibi, medyada “açık savaş tahriki” zaten bir suçtu ve bu suçtan yargılanıp mahkûm edilen “gazeteciler” zaten vardı.
Yazıyı okumamış olabilecekler için, Öney’in verdiği iki örneği dikkatinize sunuyorum:
“Nazilerin
propaganda çalışmalarında
kilit rol oynayan ve Yahudilerin ne kadar aşağı bir ırk olduğu savını karikatürler, fıkralar, basit dille yazılmış makaleler ve düzmece haberler yayarak yok edilmeleri çağrısında bulunan Der Stürmer gazetesinin kurucusu ve yayın yönetmeni olan Julius Streicher’in Nüremberg duruşmalarında idama mahkûm edilmesi...”
“Streicher’den sonra, soykırıma neden olmaktan ötürü yargılanan ilk medya mensupları, Ruanda’da 1990’ların başından itibaren yaptıkları yayınlarla Tutsilerin toplu kıyımlarına yol açmaktan hüküm giyen gazetecilerdi.
Soykırım esnasında öldürüleceklerin isimlerini bile basan Kangura (Uyandırın) dergisinin kurucusu Hassan Ngeze ve Tutsileri öldürmek için ellerinde palalarla yollara dökülen Hutuların kulaklarını yapıştırarak dinledikleri söylenen, ‘Nefret Radyosu’ olarak da anılan Radio Télévision Libre des Mille Collines (Bin Tepe Radyo ve Televizyonu) kurucuları Jean-Bosco Barayagwiza ve Ferdinand Nahimana, savaş suçlusu olarak mahkûm edilmişlerdi.”
Sezin Öney’in yazısındaki yeni unsur, İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra ilk kez Avrupa’da bu kabilden suç isnatlarıyla karşı karşıya kalan gazetecilerin varlığına işaret etmekti:
“Şimdi,
Lahey merkezli Eski
Yugoslavya Uluslararası
Ceza Mahkemesi, çalışmalarının son safhasına girerken,
Sırbistan’daki Savaş Suçları Savcılığı medyanın savaştaki rolünü inceliyor. Sırbistan devletinin savcıları, Vukovar yakınlarındaki Ovčara tarım işletmelerinde 200 Hırvatın ve Boşnaklarla
Sırpların karışık yaşadığı
kasaba Zvornik’te 25 Boşnağın öldürülmesiyle suçlananların ifadelerinden yola çıkarak, haziran ayında medyaya yönelik bir
soruşturma başlattı. Zanlılar, ifadelerinde medyadaki haberler üzerine galeyana gelerek katliamları gerçekleştirdiklerini söylemişlerdi.”
Zor alan: “örtülü tahrik ve teşvik” gazeteciliği
Sezin Öney’in yazısından kolayca çıkartılabileceği gibi, “gazetecilik üzerinden savaş suçu”nun tanımında da yeni bir şey yok... Sanıkların “Bizi galeyana getirdi” dediği gazetecilerin Ruanda’daki gibi mahkûmiyeti için “açık tahrik” unsuru kanıtlanmak zorunda. Öney’in kendi satırlarıyla:
“Salt savaşı savunan milliyetçi söylemi dile getirmek suç sayılmıyor. Suç delili olarak kabul edilen sadece, doğrudan savaş suçuna teşvik eden haberler olabiliyor. Yani, bazı haberleri bildirmemek veya çarpıtarak yansıtmak, milliyetçi ideolojiyi en
saldırgan haliyle bile dile getirmek henüz savaş suçu sayılmıyor.”
Öney “henüz”ün altını çizerek, günün birinde “örtülü tahrik” alanlarının da suç kapsamına alınabileceğine dair bir imada bulunuyor. Anladığım kadarıyla bunu
destekliyor da. Ben emin değilim. Bence bu alan hukukun değil okurların yargısına bırakılmalı, aksi takdirde bu defa da başka türden
ifade özgürlüğü sorunlarıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Sizce bu haber nedir?
Gelin bu
tartışmayı, savaş ve medya bahsi açılınca hemen aklıma gelen bir haber üzerinden yapalım... “Tahrik”in sınırlarını biraz geniş tutunca pekâlâ “savaş suçu” kapsamına alınabilecek bir haber bu... Büyük basının
Türkiye’nin
Irak’ta ABD’nin yanında savaşmasını istediği günlerde
Hürriyet’in (19
Şubat 2003) sürmanşetinde yayımlanan “Irak doğumlu
Mehmetçik: Irak üç günlük iş...” başlıklı haberi, Ümit Kıvanç’ın haysiyet.com sitesinde eleştirmiştim. Buyurun siz de okuyun, ardından bir soru soracağım:
“Haber, Hürriyet muhabirinin, kurada Güneydoğu’yu çeken ‘Mehmetçikler’den biriyle havaalanında ayaküstü gerçekleştirdiği bir söyleşiye dayanıyor. Doğan Samur adlı erin, annesini teselli amacıyla söylediği ‘Irak üç günlük iş anne, merak etme’ cümlesi Hürriyet’çileri o kadar heyecana getirmiş ki, bunu alıp sürmanşete yerleştirivermişler. (Hürriyet, ‘Mehmetçik’in Irak doğumlu olduğunu’ üst başlıkta belirterek, onun herhangi bir ‘Mehmetçik’ olmadığını, Irak’ı tanıdığını söylemeye çalışıyor ama, haberde Doğan Samur’un daha altı yaşındayken ülkeden ayrıldığını öğreniyoruz.)
“Özetle, bırakın sürmanşet olmayı bir sütunluk bile haber değeri taşımayan birkaç cümleyle karşı karşıyayız... Bu durumda, ‘sürmanşet’ tasarrufunun, ancak savaşa karşı olumlu duygular besleyen bir ruhun işi olabileceğini söylemek çok mu abartılı olur?
“Genç bir kadın olan Hürriyet muhabirinin, konuştuğu ‘Mehmetçik’in gözlerinde keşfettiği şeyin şundan ibaret olması, başka hangi ruhla açıklanabilir: ‘Gözleri pırıl pırıl. Kendine güveni sonsuz. Geride aklında kalan hiçbir şey yok belli ki. Bir tek annesinin mağrurluğu. Gerçi onu da teselli etmiş,
Türk askeri kayıp vermez anne, üç günlük iş diye...”
“Keza: ‘Irak üç günlük iş’ diyen Mehmetçik’in öyle ayaküstü ağzından fırlatıverdiği ‘Osmaniye’ye çeken bir arkadaşım, gider, birkaç Iraklı vurur dönerim dedi ve gitti’ sözlerini birinci sayfa spotlarına alan ‘yazıişleri ruhu’nu nasıl açıklayacağız? Bütün bunların, ancak, savaş fikrini ‘dehşet hissi’yle değil de ‘hoş bir ürperti’yle karşılayan ruhların işi olabileceğini öne sürüyorum.”
Sorum şöyle: Bu “haber”deki savaş güzellemesini nasıl değerlendirmek gerekir? Sizce bu, mutlaka mahkemeyi boylaması gereken “açık bir tahrik” midir? “Değil” diyenlere ilave soru: Bu türden örtülü tahrik ve teşvikler de “savaş suçu” kapsamına alınmalı mıdır?
Bu haber, benim “zor” dediğim alan için güzel bir örnek. Ya da mesela, “Cephede Sırp vurdum” diyen bir gazetecinin bu sözlerini manşet yapan gazetenin (Türkiye) “savaş suçları” karşısındaki pozisyonu nedir?
Belli ki isteyenin istediğini yazdığı, istediği kışkırtmayı yaptığı gazetecilik dönemi bitiyor, fakat “medyada savaş suçu”nun sınırları hususunda daha pek çok tartışma yapacağımız da muhakkak.
------------------
“Laik kitle ruhu”nun izinde...
“Ne şeriat ne
darbe tam bağımsız Türkiye... Ama bunları sandığa gömecek bir
Millet kalmadıysa artık ve göz göre göre parçalanmaya doğru gidiyorsa Ülkem, bu durumda güveneceğim tek dal Mustafa Kemal’in şanlı ordusudur... Türkiye Cumhuriyeti’ni korumakla anayasadan görevli Türk Silahlı Kuvvetleri’mize sonuna kadar tam destek...”
(Müzeyyen Boyraz, Biz Kaç Kişiyiz Platformu
Kadın Konseyi Başkanı... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu yılki 30
Ağustos törenlerini her zamankinden daha büyük bir katılımla kutladığı haberleri üzerine “Biz Kaç Kişiyiz” platformunun internet sayfasında yer aldı.)
***
“Sigara yasağı sağlık için değildir... Sağlığı düşünülseydi bu halkın kimyasıyla bu denli oynanmazdı. Bu
yasak tamamıyla faşizan bir adımdır. İki etkisi vardır. 1)
İşsizlik artacak, insanların daha çok gömülecek kafası kuma, 2) Bu bir uyutma, yani dikkati başka yöne kaydırmadır.”
(Hakan Türe, Yeni Parti
Yalova İl Başkan Yardımcısı... “Biz Kaç Kişiyiz” patformunun internet sayfasından...)
NOT. Zaman zaman karşınıza çıkacak olan bu bölüm sizin de katkılarınıza açıktır, tabii kaynak göstermek koşuluyla...