Bu, bir
ülke değil, bir insanlık tarihi manzarası.
Merhum
Necip Fazıl,
Sakarya şiirindeki Aziz Nesin'in yanlış anlayıp, "Böyle gitmez!" diye karşıladığı bir mısraında "Aldırma, böyle gelmiş bu dünya, böyle gider." diyordu. Yani, meselâ nasıl günler mahiyetçe birbirinin aynı fakat kimlikçe birbirinden ayrı günlerse, nasıl geçen yılın baharında ağaçlarda açan çiçekler ve yapraklar ile bu yılın baharında aynı ağaçlarda açan çiçekler ve yapraklar mahiyetçe birbirinin aynı ama kimlikçe tamamen farklı, yani ayrı çiçekler ve yapraklar ise, tarih de böyle, aynıyla değil de misliyle tekerrür edip duran hadiseler yumağıdır. Necip Fazıl, "Aldırma, böyle gelmiş bu dünya, böyle gider!" derken bunu kastediyor ve bu dünyanın ahvalini de aynı şiirinde yine bir mısra ile özetleyiveriyordu: "Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir!"
Şu anda dünyaya, bilhassa Türkiye'ye bakanlar farklı bir şey söyleyebilir mi? Bir yanda şu tarihin en muhteşem birkaç medeniyetinden birine merkezlik yapmış ülkede komplolar, şiddet, küfürler, kavgalar, çekişmeler, yobazlık, yozlaşma, ahlâksızlık, diğer yanda, yine bu ülke insanının inancına, gayretine, diğergâmlığına Cenab-ı
Allah'ın nisan yağmurlarından daha yoğun rahmetiyle mukabelesinin neticesinde dünyanın her tarafında açan bahar çiçeklerinin salınışı, zemzemesi, demdemesi...
Başbakan yardımcımız sayın
Bülent Arınç, yine
merhum Necip Fazıl'dan naklen aynı fevkalâde yorumu yapmadı mı? (Biraz değiştirerek:) "Bu çocuklar (her yılın baharında) kömür tozlarının üzerine rengârenk çiçekler gibi yağıyor, saksağanların arasına bülbül gibi düşüyorlar."
Meclis Başkanımız sayın Mehmet Ali
Şahin de görünen manzarayı çok güzel özetlediler: "Yeni bir dünya kuruluyor."
Kendileri kabûl etmese de, herkesin kabûl ettiği bir gerçek olarak, akranlarının oyunla yorgun düştüğü daha beş yaşında elindeki tesbihin danelerini çevirirken böyle bir dünya nasıl kurulur diye kafa yoran ve ömrü boyunca bu dünyanın rüyasını gören, fikrî, ilmî ve manevî haritasını çizip temelini atan
Fethullah Gülen Hocaefendi, yıllar ve yıllar önce, hem bu dünyayı, hem harıl harıl onu kuranları şöyle tasvir ediyordu: Gördüm nurlu geleceği rüyamda bir gece / Işıklar yağıyordu her tarafa sessizce... Âhenkle işleyen bir saat gibiydi işler / Bir bir silinip gitmişti asırlık teşvişler. Herkes biri birine yürekten bakıyordu / Somaki musluklardan kevserler akıyordu. Tertemiz çehreleriyle geçerken kudsîler / Ümitlerimize birer fer salıp geçtiler. Yeni bir dünya kuruyorlardı, harıl harıl / Her taraf gökle yarışır gibi, pırıl pırıl! Geçtikçe tekmil bu
şimşek bakışlı yiğitler / Anladım, muştusu verilen zamanmış meğer. Civanlar gördüm yüzlerinde gariplik rengi / Hükmettim ki bunlar, o ilk kudsîlerin dengi. Dolaştım her tarafı usanmadan, bezmeden / Ziyâ içenlere erdim bir kadîm çeşmeden...
"73 yıllık hayatımda iki dakika bile kendim için yaşamadım." demişti bir defasında. Ve sanki maddesiz güneş gibi tecellisine bir ân-ı seyyalede şahit olduğum bir anda da çok derin bir şefkatle, "Her birinizin bir günlük hidayetiniz için günde elli defa ölüp dirilmeye razıyım." demişti. Bu dünyanın sırrı bu iki cümlede yatıyordu: Sadece Allah için ve Hakk'a
hizmet halka hizmettir anlayışı ve inancıyla yaşamak. Bunu çokları anlamaz, anladıklarını zannedenler de ancak sözünü eder. Bazıları da vardır ki:
Erzurum'da üniversite öğrenciliğim yıllarında bir
profesör, konferansında "Faiz hadleri ne kadar düşükse enflasyon da o kadar düşük demektir." deyince, dinleyicilerden bir öğrenci, "Hocam, o zaman
faiz hadlerini sıfırlayıversek!" der. Profesörün cevabı, işte bu bazılarını
tarif eder: "Yoksa sen,
Erbakancı mısın?" Merhum Erbakan, faizlerin kaldırılmasından yana idi ya.
Keşke bilseler ki, keşke bilsek,
Fethullah Gülen Hocaefendi, onlar için de yaşadığı için Fethullah
Gülen Hocaefendi'dir.