Tophane'de sanat galerisinin açılışında yaşanan
arbede ve arkasından
Mardin Kasımiyye
Medresesi'nde düzenlenen defileye karşı gelişen tepkiler, mahalle
baskısı,
Türkiye'nin muhafazakârlaşması,
AK Parti iktidarında laik/Batıcı hayat tarzına yapılan müdahaleler konularını bir kere daha gündeme getirmiş oldu.
Tophane ve Mardin olayları iki kesimde ele alındı: Birincisi, tepkileri AK Parti aleyhinde kullanmak isteyerek bu olayları "laik yaşama tarzına bir tehdit" olarak sunup araçsallaştıranlar; diğeri olayları AK Parti iktidarına karşı bir "
komplo" diye
tefsir edenler. (Yeni Şafak'tan Fatma K. Barba-rosoğlu'nun, Yasin Aktay'ın ve HaberTürk'ten
Serdar Turgut'un yazdıkları istisna; her üçü de çok iyiydi.)
Merkezinde "AK Parti'ye karşıtlık veya
destek" yatan bu her iki yorum hiç açıklayıcı değildir. Çünkü derinde sosyo-kültürel ciddi bir rahatsızlık söz konusudur. Bu, modernliğin açtığı parantezin kapanmakta olduğu yeni tarihî bir zamana girerken, farklı dünya görüşleri, inançlar ve yaşama tarzlarının nasıl bir arada bulunabileceği konusuyla doğrudan ilgilidir.
Tophane olayında, galerilerin camlarını indirip bazı şahısları tartaklayanların iddiası şudur: "Daracık sokaklarda ellerinde
içki kadehleriyle yolları tıkayanlar, sağa sola içki şişelerini atanlar, gidip gelişimize engel olanlar ve başörtülü hanımlara laf atanlar bizi rahatsız etmektedirler." Bu açıklamayı, mahalle sakinlerinin kurduğu 8
dernek yapmaktadır. Semtin gazetecisi
Eyüp Güzel, mahallenin tepkilerini şöyle ifade etmektedir: "Tophane'de
mahalle baskısı yok, aksine mahalleye baskı var."
Mahiyeti itibariyle Mardin'de gelişen
sivil tepki de aynıdır. 44 sivil
toplum kuruluşu Cemil İpekçi'nin 700 yıllık Kasımiyye Medresesi'nde düzenlediği defileye tepki gösterirlerken şunları demektedirler: "İsteyen istediği defileyi yapsın. Ancak bu Medrese, İslami ilimlerin okutulduğu tarihi bir yapıdır. Bünyesinde kadrolu imamı olan mescidi vardır." Süryaniler de bu tepkiye destek vermektedirler. Tepki gösterenler, marjinal gruplardan oluşmuyor. Aralarında Türkiye sathına yayılan Ensar Vakfı,
MÜSİAD,
Diyanet-Sen gibi
Müslüman camianın ana gövdesini teşkil edenler kuruluşlar var. Bu kuruluşlarda faaliyet gösteren insanlar şehrin yerleşik, kadim ve saygın ailelerine mensupturlar. İlk günden bu yana siyasi tercihleri İslami ve muhafazakâr siyasetlerden yanadır. Bugün de AK Parti'nin ana omurgasını teşkil etmektedirler. Referandumdan önce, PKK'nın boykot çağrılarına ve tehditlerine karşı herkesi "
evet" demeye çağırmışlardır. İçlerinde Arap,
Kürt ve Türk unsurlar bir arada çalışmaktadır. Radikalizmle ilgileri yoktur. Faaliyetlerinin ana vurgusu siyasetten çok, şehrin toplumsal hayatının ahlaki, sosyal ve kültürel yönden takviye edilmesidir; tamamen sivil karakterde çalışıyorlar.
Bize Başbakan'la görüştüğünü söyleyen ve
Kültür Bakanı'nın desteğini arkasına alan Mardin Valisi
Hasan Duruer ise iki
itirazda bulunmaktadır: Biri, "tepkilerin kendisine karşı çıkarı zedelenenler tarafından organize edildiğini"; diğeri, "bugüne kadar Medrese mezbele idi, ben
ıslah ettim, burada içkili TV dizileri çekildi, niçin o zaman kimse itiraz etmedi?" Her iki itirazda da haklılık payı vardır. Defileyi
protesto edenlere göre ise bugüne kadar bir şey 'yanlış' kullanılmışsa bundan sonra da aynı yanlışlığı sürdürmek gerekmez. Kaldı ki STK'ların bir araya gelip ortak kararlar alması veya tepkiler vermesi olayı yenidir.
STK'lar defilenin bardağı taşıran son damla olduğunu söylüyorlar. Asıl rahatsızlıkları, turizme açılan Mardin'in sosyal ve tarihî-kültürel dokusunun tahrip edilme tehlikesiyle karşı karşıya gelmesidir. Şehrin çeşitli yerlerinde içkili eğlence yerleri açılmakta, bu da şehir halkını rahatsız etmektedir.
Bir yandan kendini tahrip edici modernizasyona karşı koruyarak bugüne gelebilen Mardin; diğer yandan farklı yaşama biçimlerinin nasıl bir arada yaşayacağı ve kamu otoritesinin kimden yana tutum alması gerektiği konusu!