Herkesin genel kanaati, operasyonların bir süre daha devam edeceği yönünde.
Ancak -eğer
hedef sadece
PKK ise- söz konusu operasyonlardan önemli bir sonuç elde edileceği beklentisi zayıf. Zira, hem
mevsim kış hem de zaten aylardır operasyonlar yapılacağından haberdar olan PKK, çoktan gerekli tedbirleri almış durumda.
Türkiye içinde
örgüte verdirilen zayiat
Kuzey Irak'takinden daha yüksek.
Amerika'nın da öteden beri sınırlı ve biraz da öfkesi kabartılmış kamuoyunu yatıştırıcı mahiyetteki bir operasyona sıcak baktığı biliniyor. Nitekim "anlık istihbarat"tan anlaşılan, ABD'nin verdiği belli zaman ve mekân bağımlı koordinatlara göre operasyonların yürütülmesi. Bu da bize gösteriyor ki; meseleye salt askerî açıdan bakmak yanlış.
Meselenin, PKK'yı ve ona karşı yürütülen operasyonları aşan bir boyutu var. Herkesin, belki de en başta PKK'nın ve
Kürt meselesini salt güvenlik bağlamında ele alanların bilmesi gereken temel bir husus var: Yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz, bu yeni dönemde soruna ilişkin algılarda köklü değişiklikler söz konusu.
Geçenlerde ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh -ki Vietnam'daki My Lai katliamı ve Irak'taki Ebu Gureyb işkence skandalını deşifre etmekle şöhret kazanmıştı-, Amerika ve
İsrail'in İran'ı istikrarsızlaştırmak için
terör örgütü PKK ve onun İran'daki uzantısı PJAK'ı uzun yıllar desteklediklerini söylemişti. (Zaman, 28
Ekim 2007) Hersh'e göre, Amerika'da yönetime yakın kaynaklar, PKK'nın başlarına bela olduğunu düşünüyor, onların değerlendirmesine göre örgüt şimdi "kontrolden çıkmış" bulunuyor.
Amerika-Türkiye-PKK üçgeninde karmaşık ilişkiler var. Türkiye, ABD'nin bölgedeki en büyük müttefiki, öyle olmasına rağmen
Washington, Ankara'nın harekete geçmesini engellemeye çalıştı. Hersh, bu noktanın
altını çizdikten sonra, Türkiye'nin İsrail ile de sıkı malî, siyasî ve askerî ilişkileri olmasının da meseleyi daha içinden çıkılmaz bir hale getirebileceğini ifade ediyor. Oysa Türkiye-İsrail ilişkileri altın çağında.
Öte yandan PKK'nın Amerika tarafından desteklendiği yolunda Türk kamuoyunda yerleşmiş bulunan kanaatin bu ülkeye maliyeti çok yüksek oldu; bu yüzden
Amerikan karşıtlığı giderek arttı. Hersh'e göre, aralarında hissedilir bir gerginliğin olduğu söylenen
Tayyip Erdoğan hükümeti ile ordu, PKK konusunda tam bir fikir birliği içinde çalışmaya başladılar. Başka bir deyişle "PKK, ordu ve hükümeti birleştirmiş" bulunuyor.
Bu söylenenlerden neyi anlamak gerekir? Öncelikle -en azından bugüne kadar- Amerika ve İsrail'in PKK'ya hayırhah baktığı anlaşılıyor. Her ne kadar Hersh, amacın İran'ı istikrarsızlaştırmak olduğunu söylüyorsa da, gerçekte bugüne kadar PKK en ağır
eylemlerini Türkiye'ye dönük yaptı; PKK'nın İran'a dönük eylem yapmaya başlamasının tarihi yenidir; ayrıca bu örgüt ne kadar güçlü olursa olsun, kolayca sayabileceğimiz bir düzine sebep dolayısıyla Türkiye'ye verdiği zararın bir benzerini İran'a veremez. Böyle olunca başka ikna edici bir açıklama modeli geliştirmemiz gerekir: Yani eğer PKK'nın asıl tahrip edici faaliyeti Türkiye üzerinde ise bundan sonra bundan vazgeçirilmesi ne anlama gelir? Sahiden Hersh'in dediği gibi PKK kontrolden mi çıktı? Buna inanabilmemiz için elimizde daha ikna edici gerekçelerin olması gerekir. PKK'yı bitirme işine ABD'nin Türkiye'nin kesin tavrı dolayısıyla onay vermiş olması tabii ki mümkün; ama yine de zihnimizin kenarında
küçük bir istifham dursun. 5
Kasım 2007 görüşmesinden beri Amerika'nın resmî görüşü şöyle ifade edilir oldu: "PKK, Türkiye'nin, Amerika'nın ve Irak'ın düşmanıdır." George W.Bush'un ağzından işittiğimiz bu cümlede ana tema "Irak"tır. Yani aslında PKK'ya karşı başlatılan operasyonun yöneldiği hedef "Irak'ın düşmanı PKK" cümlesinde saklıdır. Sanki Türkiye'ye "
ölüm gösterilip sıtmaya razı" edildi: "Ölüm" neydi, "sıtma" nedir, bu bilmeceyi önümüzdeki günlerde hep birlikte çözeceğiz.