Bir TV programında Ahmet İnsel'le Ergenekon'u değerlendirirken o 1910'lardan bugüne kadar uzanan muhtıralar ve
darbelerle ortaya çıkan Halaskaran-ı Zabitan (kurtarıcı subaylar) geleneğinden söz etti; ben de aynı dönemin Teşkilat-ı Mahsusa geleneğini ekledim...
İşte size Ergenekon'un "tarihsel tarifi..."
İşlevi siyasi iktidarlar dâhil olmak üzere siyasi, toplumsal, kültürel olarak istenmeyenleri
tasfiye etmek ve düzeni
vesayet çizgisinin dışına taşırmamak ve bunu kâh açık kâh gizli yapmak…
Karanlık bir dehliz bu…
Karanlık dehlizdeki çalışma ve
temizlik çabası da hızla derinleşiyor…
Balbay'ın darbe
teşkilatlanmasını anlatan günlükleri şüphelere, tartışmalara tam anlamıyla nokta koydu. Öylesine ki,
Cumhuriyet Gazetesi yazarlarını, bir dönem adı
özgürlük fikriyle anılan anlı şanlı profesörleri bile "darbe düşünmek, darbe olsun demek suç değildir" noktasına kadar geriletmiş bulunuyor.
Balbay'ı destekleyen başka belgeler de çıkıyor.
28
Şubat'ın
Genelkurmay Başkanı,
Karadayı'nın yeni bir ses kaydı, yerleşik ama nedense hâlâ kuşku duyulan kimi gerçekleri yüzlere bir tokat gibi nakşediyor.
Şöyle diyor Karadayı:
"Halk cahil, cumhurbaşkanını
halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Geçen çok üst düzey bir komutanla konuştum. O da diyor ki; 'Yani hedefleri belli' diyor. Yani efendim
demokrasi,
insan hakları, özgürlük bunların hepsi bahane. Fevkalade tehlikeli, cumhurbaşkanını halkın seçmesi… Türk halkının seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Çünkü
Türkiye Fransa,
İsviçre değil, halk cahil. Daha 25-30 sene askerin himayesinde gitmesi lazım demokrasinin, Türkiye'nin…"
Halaskaran-ı Zabitan geleneği, darbe girişimleri bir yanda…
Devletin yasal yapılarıyla hemhal olmuş Teşkilat-ı Mahsusa geleneğinin
ölüm kuyuları öte yanda…
Türkiye'nin son yirmi yıllık öyküsüne vicdanlı bir göz atış, Teşkilat-ı Mahsusa geleneğinin nasıl
Kürtlere yöneldiğini, Kürtler üzerinde çalıştığını anlatır.
Nitekim kanıtlar ortaya çıkıyor, asit kuyuları kafatasları, insan kemikleri kaynıyor. Buna ve benzeri hadiselere ilişkin olarak arka arkaya Jandarma İl
Alay Komutanları gözaltına alınıyor.
İki gün önce
Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı
Cemal Temizöz gözaltına alındı.
Temizöz kamuoyunun bildiği bir isim…
Son olarak, Şubat 2000 tarihinde Diyarbakır'da
Hakim Ali Çağan, Hakim
Albay Tarık Senker hakkında fişler hazırlamasıyla gündeme gelmişti.
1994 yılında Cizre'de görev yaparken, 27
Mart yerel seçimlerinde köy ve ilçe merkezinde askerleri kullanarak Korucu başı Kamil Atak'ın belediye başkanı seçilmesini sağladığı iddia edilmişti.
En vahimi ise eski itirafçı ve
JİTEM tetikçisi
Abdülkadir Aygan'ın itiraflarıydı.
Şöyle demişti Temizöz hakkında Aygan:
"
Şırnak ve Cizre'de ayrı bir
ekip vardı. Abdulhakim
Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı
Yüzbaşı Cemal Temizöz'ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane
sivil uzman
çavuş verilmişti. Bunlar orada
terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle
bomba atarak
imha etmişlerdi…"
Daha önce kayıp bir kişinin gömüldüğü yeri söyleyen ve kazılar sonucu iddiası doğrulanan Aygan, bir süre önce
Silopi ve Cizre'de asit kuyularına cesetler atıldığını söylemişti, aynı
Veli Küçük'ün özel
kalem işlerini yapan
Tuncay Güney gibi…
Şimdi bu iddialar üzerine gidili-yor ve cesetler çıkıyor…
Teşkilat ilk kez hukuk düzenine paçasını kaptırıyor ve teşkilat ile zabit yapıları arasındaki ilişki ortaya çıkıyor…
İki yol var…
Biri Ankara'ya siyasetin merkezine çıkıyor…
Ötekisi Fırat'ın doğusuna gidi-yor…