Emekli
Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök'ün Çetin Doğan'ın yeni bir mektubu üzerine yaptığı açıklamalar...
Tek cümleyle, Özkök Doğan'a "
suçlama, konuş, yoksa konuşanlar çıkacak..." diyor...
Şemsiyenin altı kabarık...
İki gelişme var:
Çatışma ve yarılma...
Alevlenen çatışmanın nedenleri belli. Ergenekoncular ile değişimden ürken statükocu bakış yol alamaz hale geldi. Direnç
araçlarını kaybediyor, meşruiyetlerini yitiriyorlar. Darbe fikri bir yana, kelimesi bile rafa kalktı, asker kimilerine siyasi dayanak olmanın da çok dışında.
Ellerinde kalan tek araç
sistem içi hamleler, mümkünse
darbeler gerçekleştirmek.
Bunun her zaman bildik iki yolu olmuştur.
Birincisi parlamento üzerinde çalışmak, parti bölmek, siyasi dizayn işine girişmektir.
İkincisi
yüksek yargı üzerinden siyasi parti kapamak,
siyasetçilere
yasak getirmektir.
Bugünlerde bir üçüncü yol daha ortaya çıkıyor.
Yargıç ve hâkim gruplarıyla sahada, yargı düzenini paralamak pahasına uygulamada harekete geçmek...
Sürmekte olan son
Balyoz Operasyonu'nun başsavcının talimatıyla durdurulması buna açık işaret değil mi?
Başsavcının doğrudan onayının olmaması, eğer gerçekten böyle onay talimatı varsa, operasyonu başlatan savcıların dikkatinin çekilmesinin gerekçesi olabilir, ama, hiçbir şekilde sürmekte olan bir
gözaltı operasyonunu durdurmanın bahanesi olamaz.
Dahası durdurma kararını alan başsavcı, verdiği kararın kamuoyunda ve siyaset sahnesinde yol açacağı etkiden bağımsız davranmış olamaz. Bu etkinin yargı düzeni ve algısı üzerinde etkisini düşünmemiş hiç olamaz.
İlginç zaman kesişmeleri var ortada.
Genelkurmay Başkanlığı saat 18.00'e kadar
muvazzaf subayların gözaltına alınması için onay vermiyor. İlginçtir ki, başsavcı da aynı saatte devreye girerek operasyonu durduruyor.
Karargâh ile
İstanbul Adliyesi arasında temas kokusu çok keskin...
Nitekim Başsavcı Engin, Şamil Tayyar'a şöyle demiş:
"Gözaltına alınması istenen subayların 78'i muvazzaf... Bunların 25'i
amiral ve
general rütbesinde...
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda var,
Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda var, 6.
Kolordu'da var, Hakkâri'de
terörle mücadele eden askeri birliğin başında olan var... 15-20 kişi de
emekliye ayrılmış subay, toplam 95 kişi... Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir."
Bir başsavcı düşünün, generallerin gözaltına alınmasının siyasi sonuçlarıyla uğraşıyor ve bunun için devreye girdiğini
itiraf ediyor.
Peki, yaptığı işin siyasi sonuçlarının hesabını kim soracak başsavcıdan?
Gözaltına alınacakların listesi dün gazetelerde yer aldı. Emekli bir askerin, Tevfik Diker'in şu gözlemleri siyasi sonuçlar açısından önemli:
"Deniz
Kuvvetleri'nin
Sinop-
Anamur hattında aktif görev yapan üst düzey subayların çokluğu vahim. 25 general ve amiral arasında Deniz Kuvvetleri'nin Güney, Kuzey Saha
komutanları, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı,
Denizaltı Filosu Komutanı, Deniz
Harp Okulu Komutanı'nın, Hava Kuvvetleri'nde 1. Tak. Hava Kuvvet Komutan Vekili,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı(KKK)'nın da 6 ve 9. Kolordu komutanlarının adları yer almaktadır. Bu listeye askeri açıdan bakıldığında Deniz Kuvvetleri'nin tüm taktik ve aktif unsurlarının komutanlarının, Hava Kuvvetleri'nde ise Sinop'tan Anamur'a çekilen bir hattın batısındaki tüm hava unsurlarının komutanlarının, KKK'lığının da iki kolordu komutanının olduğunu görüyoruz..."
Evet...
Bu kişiler darbe girişimde bulunmuş askerlerse, sayı ve nitelikleri itibariyle ordu orta düzey komuta kademesini oluşturuyorlarsa, görevlerinin başında kalmaları ne anlama gelir?
Başsavcı bunu düşünmüştür herhalde?
Çatışma sert...
Ve yargıda yarılma var...
Yarılmanın sorumlusu da her geçen gün biraz daha netleşiyor...