Şu resmi yazıyı dikkatle okuyun: "Kayıtlarda yapılan araştırmada şehit
emekli Korgeneral Hulusi Sayın'ın
Diyarbakır Asayiş
Kolordu Komutanı olarak görev yaptığı dönemde direkt
Jandarma Genel Komutanlığı ile irtibatlı, Diyarbakır Asayiş Kolordu Komutanı şehit emekli Korg. Hulusi Sayın'a bağlı olarak Jandarma
İstihbarat Gruplar Komutanlığı bünyesinde görev yapan dosyanız sanığı E.J.Kd.Alb. Arif Doğan'ın yönetiminde E.J.Bnb.
Cem Ersever, E.J.Kd.Alb. Abdülkerim Kırcı, E.J.Alb. Ali Yıldız, E.J.Yb. Hüseyin Kara ve E.J.İs.Alb. Aytekin Özen adlı subayların da içinde bulunduğu, sık sık sınır dışı operasyonlara giden tim, birim vb. askeri grubun bulunduğuna dair bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır."
Açık:
JİTEM yoktur diyor...
JİTEM yok...
Faili meçhul
cinayetler yok...
Yok, yok, yok...
Hatırlayalım ve hatırlatalım:
Son yıllarda yaşadığımız en önemli hadise, Türkiye'nin tüm kurumları ve toplumuyla yakın tarihiyle, bu tarihin siyasi, toplumsal, kültürel "düşüklükleri"yle çıplak biçimde yüzleşmesidir.
Darbeler,
darbe girişimcileri, darbeciler, resmi cinayetler, basın, linçler,
Ergenekon,
Dink cinayeti bu yüzleşmenin en sert ve önemli sayfalarını oluşturuyor.
Bu kanlı adacığın ulaşılamayan tek noktası aslında JİTEM'dir.
Direnen tek kurum hâlâ Silahlı Kuvvetler'dir...
JİTEM sadece bir
ölüm makinesi değildir, aynı zamanda devletin bir döneminin tarihidir.
Kürtleri öldürdüğü kadar, içindeki muhalifleri, askerleri de öldürdü JİTEM...
Cem Ersever böyle öldürülmüştü.
Orgeneral Eşref Bitlis'in ölümü hâlâ bir muamma.
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ınki tartışmalı.
Albay Rıdvan Özden ise birkaç suikast atlattıktan sonra 1995'te iki koruması ile birlikte katledildi.
Asker infazları,
derin devlet yapılanmasında ve eylemlerinde, resmi politikaların aldığı yönde, gerek emir veren gerek emir alanlar açısından üstü örtülü operasyonların devlet içi yansımalarında anahtar rol oynarlar...
JİTEM'cilerin giriştikleri bu tür işleri üstlerinden habersiz yapmaları mümkün müdür sizce?
Ana soru ve sorun işte budur...
Silahlı Kuvvetler değişim istikametinde rahatlamak istiyorsa, artık "
itiraf" ve "iç
temizlik" mekanizmasını harekete geçirmelidir.
Aksi halde örselenmeye, tartışılmaya, Türk siyasal sisteminin en büyük sorunu olmaya devam edecektir...
Bu madalyonun elbette sadece bir yüzü...
Değişim ve temizlikte
hedef kurumun iç değişimi önemli bir rol oynar, ama itici güç bu değildir.
İtici güç onun
sivil ve hukuki bir gözle soruşturulması ve yeniden yapılandırılmasıdır.
JİTEM konusu yaşadığımız değişim ve yüzleşme sürecinde korunaklı bir ada olarak kaldıkça, eski geleneğin bir meydan
okuma aracı olmaya devam ettikçe hem fiili hem sembolik olarak tüm bir toplumu tahkir etmektedir.
Bu meselenin üzerine artık gerçekten gidilmelidir.
Ve bu açıdan sorun sadece yargının sorunu değildir.
Yürütmenin de yapabileceği pek çok şey vardır. Kutlu
Savaş raporu tekrar masaya konmalı, yenisi hazırlatılmalı, gerekirse daha derine inmek için gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır...
Kimi kritik konuların üzerine gidilmez ya da bu konular görmezden gelinirse, alınan yolun anlamı azalmaya ve ortalığa kötü kokular yayılmaya başlar...
Nitekim pek çok konuda takdir ettiğimiz Adalet Bakanı'nın Rasim Ozan Kütahyalı'nın
İlker Başbuğ'a "devlet adamı değil,
devlet memuru" dediği için 301. maddeden yargılanmasına izin verdiği yazıyordu gazetelerde...
Böyle yol alınmaz...
İsmail Beşikçi "Q" harfini kullandığı için, Kütahyalı "memura memur" dediği için yargılanıyorsa, ortaya çıkan kötü kokulardan başta hükümet olmak üzere siyasi sorumlular yakasını kurtaramaz...
Kötü kokuları hafife almayın, yakaya yapışırlar, üzerinize sinerler...
YENİŞAFAK