Türkiye rahip Santoro cinayetinden bu yana, bu meselelerin etrafında değişmeyen bir gündeme sahip.
Milliyetçi dalga, asker-
sivil gerginliği,
darbeci yapılanmalar, her biri ayrı bir hat çizse de, sonunda hep birlikte iç içe giren devasa bir gölge alanı meydana getiriyorlar.
Böyle olunca suçlu,
sanık, zanlılardan yola çıkan bir haritalama, "gerçekler"e eşdeğer veriler sunabiliyor.
Örnek pekçok…
İşte birisi:
Veysel
Şahin öğretmen,
Kerkük Kardeşlik Derneği Başkanı, Malatya'da çete
davasından
tutuklu…
Evinde bulunan 3 el
bombasıyla
Ergenekon kapsamında ele geçirilen bazı el bombalarının aynı
kafile numarasına sahip oldukları anlaşılmış, ayrıca bu el bombalarından birisi Ankara'da
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide hücresinde ele geçirelen bombayla da kardeş çıkmıştı.
Ergenekon
soruşturma savcısı Zekerriya Öz'e ifade vermişti.
İfadesi bomba gibiydi…
Şemdinli hadisesiyle,
Gaffar Okkan suikastiyle ilgili kimi iddialarda bulunmuştu.
Jandarmayla birlikte çalıştığını ve
Hrant Dink suikastinin azmettiricisi Yasin Hayal'i
jandarmayla ilişkileri döneminden tanıdığını söylemişti.
"Yasin Hayal'i
Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'nda gördüm, Hayal, Trabzon Jandarma
İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne gidip gelen şahıslardandı. İstihbarat şubesinin başındaki binbaşı, vatansever delikanlıdır, ilgileniyoruz, temas halindeyiz…" demişti.
Dün Hrant Dink davasının son celsesini izledim.
Veysel Şahin dinlenen tanıklardan birisiydi
Malatya'dan buraya yalan beyan için gelmediğini söylüyor, jandarmayla yakın ilişkilerini anlatıyor, bir dönem Trabzon'a bir istihbarat çalışması için gittiğini, Okyanus Oteli'nde kaldığını açıklıyor, Hayal'in jandarmaya kurduğu ilişkileri isim vererek albay, binbaşı, başçavuş düzeyindeki kişiler düzeyinde anlatıyordu.
Ne acı ve ne kadar açık:
Jandarmadan Yasin Hayal'e, Ergenekon'dan El Kaide'ye, Dink cinayetiden tekrar jandarmaya uzanan bir hat var önümüzde…
Mesele bu hattı derinleştiren soruşturmalar yapılması,
mahkemelerin bu karanlığın üzerine gitmesi…
Ama olmayan da bu…
Ergenekon dava ve soruşturması dışında sürmekte olan diğer kritik davaların üzerine ağır bir sis çökmüş durumda.
Örnek Dink davası…
Nitekim kimi tanıkların anlamsız ayrıntılarıyla
vakit geçiren mahkeme
heyeti, dünkü davanın en önemli tanığı Veysel Şahin'in söylediklerini açacak tek bir soru dahi yöneltmiyordu.
Ergenekon savcısına verdiğini ifadenin daha kısasını tekrar ederek Malatya'ya dönüyordu Şahin.
O alay komutanı, o istihbarat şubesi müdürü, o başçavuş kimdi, heyet merak etmedi?
Neden mi?
Çünkü
silah ortada,
katil de öyle, iki de azmettirici var…
Rahat dava…
Karar verilmiş durumda…
Oysa asıl önemli olan, yapılması gereken
duvarların arkasında saklananlara el atmak, asıl katillere, asıl azmetricilere ulaşmak değil mi?
Ne var ki alçak bir duvarın arkasına geçmek bile mümkün olmuyor.
Dink davasında alçak duvar azmettirici Erhan, alçak çıta dönemin jandarma
Alay Komutanı
Ali Öz olarak karşımızda duruyor…
Ailenin, izleyecilerin, müdahillerin, gazetecilerin kendilerine
duruşma esnasında sordukları sıradan soruların teki bile çınlamıyor mahkeme salonunda…
Dönme
dolap budur işte…