Dünya Kupası öncesi,
İspanya,
Honduras,
Şili ve İsviçre'nin bulunduğu H Grubu'nu değerlendirmiş, yazımın sonunu hak edenlerin kazanması dileklerine ayırmıştım.
Hakemlerin hata yapmamasına, güçlü ülkelere toleranslı davranılmamasına dikkati çekmiştim. Gruplarda bazı kırmızı kartlar yanlış ya da yanlı olarak gösterilirken, kendisini ispat etmek isteyen
futbolcular, gördüğü kartlarla tarihî bir fırsatı kaçırdılar. 1-1'lik
Gana maçında kızaran Galatasaray'ın Avustralyalı yıldızı Kewell, söylemlerimizi haklı çıkartırcasına
FIFA'nın dürüst ve adaletli olmamasından yakındı. Haklı olduğunu düşünenlerdenim.
Dünya Kupası elemelerinde
İrlanda ile yapılan maçta,
Fransız Thierry Henry'nin eliyle düzelttiği topun, Gallas tarafından gole çevrilmesi ve Fransa'nın
Afrika 2010'a gelmesinin ardından futbolda
hakemlerin kararlarında video görüntülerinden faydalanması konusu masaya yatırılmıştı. Tartışmalar 2 bariz hatanın ardından yeniden alevlendi. Dünya futbol kamuoyu, son iki gündür
Almanya-
İngiltere ve
Arjantin-
Meksika maçlarındaki hakem hatalarını konuşuyor.
İngiliz Frank Lampard'ın takımı 2-1 yenikken attığı şutta topun
kale çizgisini geçtiği görüldü, ancak Uruguaylı Jorge Larrionda, meşin yuvarlağın kale çizgisini geçmediğine karar verdi. Mücadeleyi 4-1 Almanya kazanırken İngiltere kupadan elendi. Arjantin-Meksika maçında ise skor 0-0 iken Arjantinli
Carlos Tevez net bir şekilde ofsayt pozisyonunda Messi'den gelen topu kafayla kaleye gönderdi. İtalyan Massimo Rosetti, yardımcısına danışarak golü verdi. Buradaki
psikolojik baskı, stattaki dev ekrandan pozisyonun anında görülmesine rağmen golün verilmesiydi. Oysa futbol oyun kurallarının tanımlanmasının 'Hakem' başlıklı bölümünde; "Hakem oyunu tekrar başlatmadan önce, verdiği ilk karardan dönebilir." der. Buna karşın kurallarda ya da talimatlarda, teknolojik olanakların yardımıyla karardan cayma diye bir şey yok. FIFA ve futbol oyun kurallarını belirleyen Uluslararası Futbol Birliği Kurulu'nun (IFAB), futbolda video görüntülerinden yararlanılmaması yönündeki kararını değiştirip değiştirmeyeceği bilinmiyor. Son olarak 6 Mart'ta Zürih'te yapılan IFAB toplantısında hakem kararlarında teknolojiden yararlanılması ilk kez gündeme alındı, ancak IFAB, kale çizgisine
kamera yerleştirilmesi önerisini kabul etmedi.
Peki futbola teknoloji girmeli mi? Bu soruda yatan gizli bir
cevap var aslında. FIFA'ya bağlı konfederasyonların maçları, takvimli turnuvalarda dahil olmak üzere, ilk kez bu Dünya Kupası'nda, dev ekrandan maç içi görüntü veriliyor. Ancak bu karar, teknolojinin oluşturacağı tramva,
futbolcular ve
teknik heyetin hak
arama adına agresifleşmesi ya da hakemin baskı altına girebileceği gerçeğiyle örtüşmüyor. Meksikalı oyuncuların, pozisyonun tekrarından sonraki tepkileri apaçık ortada. İngiliz forvet Rooney'nin ikinci yarıya çıktığında hakemi aşağılayıcı bakışları gözümüzün önünde. Bunlar en üst düzey maçlar olduğundan, tepki sadece bu kadarla kaldı. Bu sorunların ortadan kaldırılması için
UEFA Avrupa Ligi'nde uygulanan asistan hakemliğin ilerletilmesi, çizgi hakeminin 'gol hakemi' olarak yetkilendirilmesi düşünülebilir.
Merceği yüreklere bu kez vicdana çevirelim; Almanya'nın file bekçisi Manuel
Neuer ve Thierry Henry ile 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'yi 2-1 yenen Arjantin'de eliyle ağları bulan Maradona'nın zihniyetlerini anlamak da mümkün değil. Ancak bir gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor. Futbolun seyir açısından sporlar arasında en büyük topluluklara hitap etmesinin sebebi, böylesine pozisyonlardır. Görülen kırmızı kartlar ve yapılan hataların bireysel olmaktan çıkıp, takıma veya taraftarlara mal olması, adrenalinin inişli çıkışlı bir grafik içinde 90 dakika boyunca hep diri kalmasının temelinde, bu hatalar yatar. Futbolun mükemmelleştirilen bir oyun kalıbına alındığında neleri kaybedebileceğinin görülmesi de pek zor olmasa gerek. Aslında turnuvanın şu ana kadarki bölümünde 'Neden bir Türk hakem yok?' dedirten vasat bir
yönetim var. Evet takımımız da yok. Birçok ülkenin teknik direktörü de
yabancı. Yine bizim herhangi bir ekibin başında hocamız da yok. Afrika 2010'un Türk insanının canını acıtan en kötü yönü de bu olsa gerek