Bu hafta gidilecek ikinci film
Kağıt.
İlk izlediğimde eleştirilerim olmuştu. Daha sonra
Sinan Çetin filme yeni bir son çekti ve kurguda sarkan yerleri tıraşladı. Kağıt'ı yaşandığı dönem aklıyla izleyenler
Sinan Çetin'in eski devlete ait bürokratik aklı sorguladığını düşünebilirler. Ben öyle düşünmüyorum.
Sinan Çetin Kağıt filminde zamandan soyutlanmış bir şekilde bürokrasiyi ve onun emrinde hiçbir şeyin farkında olmadan görevini yapan ve çeşitli şekillerde insanların hayatlarını karartan devlet görevlilerini sorguluyor. Keşke tüm kamu personeline zorunlu olarak izletilse bu film. Hatta
Kamu Personeli Giriş Sınavları'nda soru olarak sorulsa...
Kağıt'a mutlaka gidin ve Sinan Çetin'le ilgili olumsuz önyargılarınız varsa onları birlikte götürmeyin ama. Onları evde bırakın. Farklı, rahatsız edici, film gibi bir film izleyeceksiniz. Ha şunu da söyleyeyim önyargılarınızı yanınıza alsanız da Kağıt'ı izledikten sonra onların ciddi şekilde sarsılacağını göreceksiniz. İster kabul edin ister etmeyin Sinan Çetin'in kafasında Sinan Çetin sineması diye bir şey var ve Kağıt bence bu sinemanın en güzel örneği. Mutlaka izleyin.
Eyvah Eyvah iyi ama...
Eyvah Eyvah 2 iyi ama Eyvah Eyvah 1 kadar iyi değil. Genel olarak bakarsanız devam filmlerinde yaşanan tatminsizlik duygusunu yaşatmıyor Eyvah Eyvah 2 ama ilkine göre bir şeylerin eksik olduğu da kesin.
Ata Demirer yine çok başarılı bir karakter çiziyor. Demet Akbağ'ın abartılı oyunculuğu güldürüyor. Diğer oyuncular eğlenceli oyunculuk yapıyor. Hakan Algül'ün kurgu zamanlaması ve yerinde
müzik kullanımı zaman zaman düşen filmde sıkılmayı engelliyor.
Ama yine de bir eksiklik duygusu var. Sanırım o da öykünün episod episod dura kalka ilerlemesinden, öykünün ağırlığının Ata Demirer üzerinden aşk ilişkisine kaymasından kaynaklanıyor. Bir de sarkan planların kesilmemesinden. Gitmek lazım, gülmek lazım. Klarnetin ve Ege'nin tadına varmak lazım. Başta
Necati Akpınar olmak üzere herkesin ellerline sağlık.
Bravo
Telekom: Bir
Cem Yılmaz klasiği
Telekom'a bravo! Önce sadece stadyum "isim" sponsorluğuyla yetinmeyip sponsorluğun iletişimine de para ayırdığı için. Olması gereken bu, umarım birçok firmaya örnek olur.
İkinci olarak Cem Yılmaz'ı etkili bir şekilde kullandığı için. Telekom Arena reklamı etkili çünkü içindeki Cem Yılmaz mizahının verilmek istenen mesajla doğrudan bağlantıları var. İkinci olarak Cem Yılmaz mizahı çok dozunda ve çok
komik.
Reklamın yapım kalitesi sorunlu,
kabak gibi ışık var, sanat yönetimi berbat ama içerikte Cem Yılmaz esprileri ve
Galatasaraylı oyuncularla olan ilişkisi o kadar güçlü ki yapım sorunları reklamın etkinliğini azaltmıyor. Aksine esprileri
doğal kılıp reklamın etkinliğini artırıyor. Böylece Telekom, Galatasaray Arena sponsorluğunun getirdiği farkındalığın, prestijin faydasından başka bir de "reklam beğenilirliği" faydası elde ediyor. "Oh oh suyundan da koy" durumu yani...
Sektör bir "ilk"ini, Eli Acıman'ı kaybetti
Türkiye reklam
sektörü en önemli reklam adamlarından birini Eli Acıman'ı kaybetti. Onunla ilgili çok öykü duydum, çok öykü okudum ama hayatımda bir kez Eli Acıman'la karşılaşma şansına sahip oldum.
Kendi talebi üzerine Manajans'ta bir araya geldik.
Yemek yedik. O yemekte bana genel müdürlük
teklif etti. Doçenttim o zaman. Her zaman olduğu gibi "hoca" kimliğim
baskın geldi ve üniversiteden ayrılamadım. Eli Acıman'la uzun süreli birlikte çalışma fırsatını kaçırdım.
Ancak o yemekte Eli Acıman'ın reklamın özü olan yaratıcılığa ve yaratıcılığın alt yapısı olan disiplini ne kadar iyi kavradığını ve içselleştirdiğini anladım. O yemek benim için çok heyecan verici idi. Daha sonra birkaç kez kendisiyle
röportaj yapmak istedim ama hastalığı engel oldu. Kaybı üzüntü verici... Tüm sektörün başı sağolsun. Ailesinin başı sağolsun, Manajanslılar'ın başı sağolsun, onun eğitiminden geçen tüm reklamcıların başı sağolsun.
İnternet'ten Özgür Karaçak'ça...
Gazete siteleri cıvıttı
İnternette giriyorsunuz bir
gazete sitesine karşınıza
manşet bölümünde ilk haber olarak Necati Şaşmaz'ın fotoğrafı ve altında "Trafik kazası geçirdi, acil ameliyata alındı" başlığı çıkıyor.
Tıklıyorsunuz haber konusu ile fotoğrafın alakasız olduğunu anlıyorsunuz. Sonra giriyorsunuz bir foto galeri kısmına 3 fotoğrafta bir, aynı fotoğraflar tekrar tekrar karşınıza çıkıyor. Buna benzer örnekleri daha da çoğaltabilirim ama gerek yok. Zaten siz de defalarca yaşamışsınızdır.
İyi de bu dalga geçer gibi
sistem neden uygulanıyor? Hemen söyleyeyim bunun sebebi daha çok reklam alabilmek. En basit haliyle şöyle anlatmaya çalışayım;
Bir sitenin satılabilir ve değerli reklam alanlarına sahip olabilmesi için çokça değişken bulunur. Bu değişkenlerin başında ziyaret ettirebildikleri toplam sayfa sayıları, ziyaret eden toplam kişi sayısı, siteye gerçekleştirilen ziyaret sayısı gibi rakamların yüksek olması büyük önem kazanır. İşte onlar da bu sayıları artırabilmek için bizimle dalga geçerler.
Ortak bir platformda bir araya gelip bu rezaleti bitirmek için bir çözüm bulacaklarına inanmadığım için medya satın alma şirketlerinin yenilikçi çözümler geliştirmesini umut ederek bekliyorum. Neyse yazarken bile sinirleniyorum dursam iyi olacak.
Bu arada bu yazdıklarım üzerine size
zihin açıcı
küçük bir soru;
Gazete sitelerinin yaklaşık 1-2 dakikada bir durduk yere, yeniden yüklendiklerini daha önce fark etmiş miydiniz? Onlar bu işlemi yeni haberleri kullanıcıya göstermek için yaptıklarını söylüyorlar, haberiniz olsun...
Reklametre (7-14 Ocak 2011)
TV İlk Beş
1. Arena Tanıtımı (
Türk Telekom Arena)
2.
Uzay Aracı (Aygaz)
3. Mutluluktan Uçuyoruz (Skyairlines)
4. Ice age (
Erzurum Kış Olimpiyatları)
5. Fanatik Baba (
Vodafone)
Gazete İlk Beş
1. Quattro (
Audi)
2. Yolların Lideri (
Ford)
3. İkaz (
Bankamatik)
4. Top 10 Hits (Trend)
5. Kozapoli (Kozaşehir)
İnternet İlk Beş
1)
Sony VAIO-Bu Adam Ne İzliyor? (www.buadamneizliyor.com)
2)
Ülker Krispi-Çıtını Çıkar (www.citinicikar.com)
3) Ülker Biskrem-Bi Biskrem Versek (www.bibiskremversem.com)
4)
TTNET-Bilgisayarı Kap (www.bilgisayarikap.com)
5)
Turkcell-Daha Fazla
Hayat (www.dahafazlahayat.com)