Gazeteler kimin malı? (2)


Dün gazeteler patronların, daha doğrusu sermayenin malı mı diye sormuştuk... Konu da Hasan Cemal'in açtığı tartışmadan yola çıkmıştı... Hasan Cemal'in banka örneğinden yola çıkarsak şöyle bir dünya kurabiliriz: Diyelim ki bir sermayedar, sıfırdan gazete kurmaya kalktı. Yatırımını yaptı. Genel yayın yönetmenini işe aldı... Hasan Cemal'e göre tam bu saatten sonra "sermaye" gazete ile bağını koparacak. Devlet de "okuru", sermayedardan korumak için öyle yasalar çıkaracak ki gazete patronu gazetesinin yönetimine karışamayacak. Hatta genel yayın yönetmeninin seçimi bile bu yasalarla sınırlanacak. Eğer bu kadar sınırlanacaksa "sermaye" niye gazeteye yatırım yapsın ki? Üstelik devlete gazetelerin iç işlerine bu kadar karışma yetkisi verirsek, gazeteler devletin birer "ideolojik aygıtına" dönüşmez mi? Dönüşür. Bu nedenle sermaye yani patron piyasa koşullarına göre "oyununu oynamalı" ve genel yayın yönetmenini iş modelindeki amaçlara uygun seçerek hayallerini gerçekleştirmeli... Burada şunu unutmamak gerekir. İşi yönetirken patron (gazetecilikten gelse bile) iş etiğine, eğer icranın içine girip "gazetecinin" işine de karışacaksa gazetecilik etiğine bağlıdır. Bu konuda da patronu uyaracak olan gazetecilerdir. Patron bu ilkelere uymazsa ne olur? Meslek ortamı baskısıyla karşılaşır. Okur baskısıyla karşılaşır. Reklamveren baskısıyla karşılaşır. Yetenekli, değerli gazetecileri kaybeder ya da çekemez. Sonucunda da, tiraj ve reklam almamaya da, zarara da katlanır. Gazeteyi batırırsa da batan onun parasıdır. Gazeteci o patronla çalışıp çalışmama hakkına sahiptir. Ama o patronla çalıştı diye de gazeteye babasının malı gibi davranamaz! Burada "patronun" iş yapma genleriyle mücadele etmesi, doğruları göstermesi gerekir ki bu konuda hiçbir çalışana hiçbir kategoride yasalar yardımcı olamaz! Bu arada bugün gazetelerin içeriğinin haber vermekten öte "eğlendirmek" de olduğunu düşünürsek o zaman "patron" etkisinin daha da meşrulaştığını görürüz. Dolayısıyla gazeteler iş modeli olarak bankalara değil daha çok hastanelere benzerler. Aynı yasalarla bir yıldızlı hastaneler de yaratılabilir beş yıldızlı hastaneler de. Patronlar ameliyat yapamaz ama kullanılan malzemenin kalitesine karışabilir. Doktorlar ise yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen çoğu zaman sıkı sıkıya Hipokrat yeminine bağlı kalırlar! Hasan Cemal'in sorması gereken soru şudur: Doktorlar hastane sahiplerine karşı her şeye rağmen Hipokrat yeminlerini tutarken, yani "omurgalı" davranırken, gazeteciler arasında "omurgalıların" sayısı niye daha az! Yapılan işe verilen değerden kaynaklanmasın? Çılgın iletişim yönetimi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Çılgın Proje" hayata geçer mi geçmez mi, oy getirir mi getirmez mi şu anda bunu söylemek için çok erken. Ama AK Parti bu proje ile gündemi belirlemekten bile öte bir şey yaptı. 2002'deki kadar büyük bir heyecan yarattı. Hem AK Parti seçmeni üzerinde hem de diğer parti seçmenlerinde. Bildiğim şudur: Heyecan yaratan kazanır. Tebrikler! Başta Başbakan olmak üzere tüm AK Parti kurmaylarına... İletişimi çok çılgın yönetiyorlar. Çekirgelik "Başarının sırrı amaçtaki istikrardır." B. DISRAELI
<< Önceki Haber Gazeteler kimin malı? (2) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER