Madem ki ‘
Balyoz Harekât Planı, şok gözaltılarla sert bir dönüş yaptı gündeme...
Madem ki
soruşturmayı yürüten yargı makamları, ‘efradını cami, ağyarını mani’ bir şekilde el koymuş bulunuyor işe...
Ve madem ki soruşturma, uzandığı en dip yere kadar gidecek gibi görünüyor...
O halde, yargının işini yargıya bırakalım ki, rahat rahat çalışsın.
Önermeler ve hüküm zinciri tutarlı olduğuna göre, geçerli mantık sayabiliriz bunu.
Yalnız, şöyle bir şartlı cümle çıkıyor karşımıza:
“Eğer, ‘
Yargıdaki dost unsurlar’ olmasa idi...”
‘Keşke olmasalardı’ ya da ‘İnşaallah yokturlar’ deniliyorsa sonunda, o güzelim sağlam mantık şarta bağlanmış demektir.
Koşulan şart yerine gelmediğindeyse, lam’ına cim’ine bakılmaz, sakatlanmıştır o mantık.
***
Biraz daha açalım...
Diyelim ki yargıyı rahat bıraktık...
Peki, içeride ‘dost unsurlar’ var mı ve onlar da rahat duracaklar mı?
Bilemiyoruz...
Balyoz kodlu
darbe planlarındaki iddiaların ucu açık, muallakta bekliyorlar.
Yargıdaki ‘dost ve müzahir unsurlar’ı gösteren
fişleme tutanakları doğru da olabilir,
yanlış da.
Ne yazık ki
yüksek yargı, şu saate kadar kamuoyundaki şüpheleri izale edecek, tereddütleri giderecek net bir duruş koymadı ortaya.
Aynı belgeler arasından gazetecilere ait fişler de çıkmıştı.
Onlar da isim isim ‘dost ve düşman’ olarak tasnif edilmişlerdi.
Ama ne oldu?
Tek taraflı olarak düzenlenmiş bu fişleri, dost bilinenler de, düşman bellenenler de cevapsız bırakmadı.
‘Düşman’ kategorisinde adı geçen bir grup gazeteci, planı hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bile bulundu.
Fakat zan altında bırakılan yüksek yargıdan şöyle tok sesli, okkalı bir tepki gelmedi hâlâ.
***
Basına yansıdığı kadarından anlıyoruz ki, bahsi geçen fişler yenilir yutulur cinsten değil.
Mesela, dokuz tane yüksek
yargıç ve savcıyla
işbirliği yapmayı, sekiz tanesini de
tasfiye etmeyi planlamışlar.
Malum, hâkim ve savcıların
tayin ile terfisinden
HSYK sorumlu... Oysa HSYK, hem kendi işine, hem de
hâkim ve savcılarına sahip çıkmak için bir
bildiri yayımlamayı aklına getirmedi.
Mesela, 116
Yargıtay üyesi de fişlenmiş.
Tek tek isimleri sıralanarak, karşılarına ‘olumlu’ ya da ‘olumsuz’ notları düşülmüş.
‘Yandaş’ bulunanlara birden üçe kadar
yıldız işaretleriyle puanlar verilip derecelendirilmiş.
Mesela, bunlardan başkan olana üç, başsavcı olana iki yıldız münasip görülmüş.
Aynı kurumun ‘onursal başsavcısı’na ise derece notu verilmeyip, kategoriler
üstü tutulmuş.
Elbette,
darbe planı belgelerinin doğruluğu ve sorumluları, yargı kararıyla kesinlik kazanacak.
Ama doğru çıksa da, çıkmasa da değişmeyecek bir gerçek var;
Gıyaplarında tek taraflı olarak fişlenenler, sanığı değil,
mağdur tarafıdırlar bu davanın.
Öyleyse, yüksektekiler, neden kişilik haklarına ve yargının itibarına yönelik bu saldırı karşısında sessiz kalıyorlar?
Ve neden sapasağlam mantığımızın lüzumsuz bir sakatlıkla malul olmasına izin veriyorlar?
***
Sakın, ihsas-ı rey hassasiyeti demeyin bana.
Nihai merci olarak davasına bakacakları halde,
Erzincan Başsavcısı’nın tutuklanması üzerine konuşmakta hiç beis görmediler.
İnanın bana,
demokrasi ve hukuktan yana rey ihsas etmelerinde de hiçbir mahzur olmayacaktır.
İnanmazsanız şayet, güvendiğiniz otoritelerden hukuki mütalaa isteyin, o zaman hak vereceksiniz bana.