‘Bunu niye yapıyorum’la başlayalım.
Şahsi haklarımdan gözü kapalı feragat edebilirdim.
Hatta, o seviyeye muhatap olmamak için, bunu çok daha fazla
tercih de edebilirdim.
Ama ya umumun hukuku?
Yüzü tanınmadan, elini kolunu sallayarak, ona buna çamur sıçratmaya devam mı etseydi?
Basın özgürlüğü, yazar tarafsızlığı, siyasi
muhaliflik gibi parlak maskelerin ardına saklanıp, her türlü şirreti yapsa mıydı?
O zaman, cinayete
seyirci kalmış olmaz mıydım?
En azından ben, kendi payıma böyle olsun istemedim.
Benim için kişisel bir mesele değildir, hiç olmadı; bu yazıyı bir amme hizmeti addediyorum.
Bir nevi haşeratla mücadele görevi.
Buyrun, eşkaline bakalım şimdi.
***
Nasıl da bilir kendini.
‘Kolpacı çakal’ diye seslenince, kafayı hemen çıkarmasından belli.
Demek ki, o da tanıyormuş kendini.
Bu da bir mesafedir.
Peki, artık aynalarla barıştığını düşünebilir miyiz?
Daha değil bence.
Bakın neden?
‘Pişkin kime denir?’ diye bana sorsalar, derdim ki;
Tanıdığınız ‘ilk mücahit, ilk müteahhit’ bizzat kendisi iken...
Tüccar gazeteciliğin dibinde gezinirken...
Kapaklanacak yeni bir kapı bulduğunda ikide bir ‘Eski mücahitler, müteahhit oldu’ diye yazı döşenendir.
Vaktiyle akçeli işlerle nam yapıp, yolsuzluk davasına adını vermişken...
Halen iktidarın nimetlerinden etrafı yararlanırken...
Dışarıda en muhalif, içeride en ziyade iltifata mazhar çete olmaya çabalarken...
İktidarda pişip kendi payına düşenler, bugün hâlâ muğlaklığını korurken...
Yancısı olduğu iktidarın sadece külfetini yaşayanlara, ağzını doldurarak ‘
yandaş’ diyebilendir.
Daha kendi hesabını vermeden, başkasından
hesap sormaya kalkışandır.
Abdullah Unakıtan’dan başka Abdullah’ları görmeyen, tanımayandır.
El çabukluğuna gelince, ustalık derecesinde mahir olandır.
‘Emanet akçenin üstüne nasıl yatılır’ın kitabını yazandır.
İrabda mahalli dahi yok iken...
Tartışmada yersiz, manasız bir virgül bile değilken, kendine rol çıkarandır.
Aklı sıra önde gidip, baklavadan pay umandır.
Zor bela kendini şamar oğlanı yaptırmak için can atandır.
Kabili hitap hiç değilken, illa kendini muhatap aldırmak için
takla üstüne takla atandır.
Suçuna ortak arayandır.
Bulamayınca
öfke nöbetleri geçirendir.
Devşirmedir yani, dönüp kendine bakmayandır.
Üstüne, bir de sanki o değilmiş gibi yapandır.
Bütün bunların yüzüne vurulmasından zerre miskal utanması olmayandır.
Saplandığı bataklıkta debelenip durandır.
Yüzünü gözünü pislikle sıvayandır.
Adamlıktan nasip almayandır.
Alettir, edevattır, maşadır...
Velhasıl, menfaatine yarayan her şeydir.
Hacı Şakir sabunu gibi ele avuca gelmeyendir.
Binbir surat Carlos’tan daha fazla ‘çakal’ unvanını hak edendir.
İşte, az çok eşkâlini verdim size.
Kaldıysa eğer, boşlukları da kendiniz doldurun.
Şimdi bilin bakalım, o pişkin kimdir?
Henüz çıkaramadıysanız, boş yere telaşa vermeyin ortaklığı.
Meraklanmayın...
En iyi yaptığı iş, kendini ele vermektir.
Görün bakın, bu kez de fazla bekletmeyecektir sizi.