Kudret şehveti tatmış eski medya patronu
Dinç Bilgin’in ağzından ‘Masalsı bir medya düzeni’ni aktarmıştım size.
Yargı, asker ve medya üçgenindeki
altın ittifakın hikâyesiydi o.
‘Komprador’ siyasetçiler de,
demokrasi karşıtı o gizli ittifakın içerideki hizmetkârlarıydı.
Hani,
Meclis’e müphem bir ‘uzlaşma’ kavramı dayatıp,
yasamaya oybirliği şartı getirirken, mahkemelerin oy çokluğuna dayalı içtihatlarıyla memleket idare etmeye hevesli zevattan bahsediyorum.
Meclis oy çokluğuyla yasa yaptığında ‘çoğunluk istibdadı’ diyenleri; referandumu ‘faşizmin aracı’,
halkoyunu ‘
sandık diktası’ sananları kastediyorum.
Tariflerine göre ideal demokrasi,
azınlık görüşünün çoğunluğa tahakküm etmesiymiş.
Avanak yemlemeyi bırakıp, demokrasi üzerine biraz
okuma yapmalarını salık vermiştim onlara.
Bakın, sonra ne oldu?
***
Hürriyet yazarı
Mehmet Yılmaz bu ilk dersi takip etmiş ama anladığı, geçer notu ancak torpille almaya yetecek kadar.
“Danışmanı böyle olanın” diye başlamış, “Demokrasi değişik dikta biçimleri arasında bir
tercih meselesi değildir” hükmünden çıkmış.
Yine de, madem ki rahle başına çöktü, tilmizliğe yazıldı, bu gayretkeşlik mükafaatsız kalmamalı.
O, daha ilkini ezber ede dursun, bu da ikinci dersimiz:
* Bir; unuttuklarımızı hatırlayalım.
‘Çoğunluk istibdadı’, ‘Sandık diktası’, ‘Halk despotizmi’ gibi tevil götürmez zırvaların mucidi ben değil, sizlersiniz.
Kinayeyi düz mantık diye okursanız, olacağı budur işte. Kendi kendinizi ele verir, tutarsızlığınızı yine kendiniz ifşa etmiş olursunuz cümle aleme.
Sandık ile dikta, halk ile despotizm, çoğunluk ile
baskı bir arada yaşamaz ki, ‘azınlık istibdadı’, ‘memur despotizmi’ ve ‘imtiyazlılar düzeni’ gibi gerçek diktalarla kıyas edebilelim.
Kendi içinde uzlaşmaz çelişkiler barındıran o kavramları yan yana getiren sizler değil miydiniz?
Benimki ise, icatlarınızın saçmalığını göstermekten ibaret.
Bu raddeden sonra ben de artık ‘Cahile laf anlatmak zordur’ diye yakınırsam, anlarsınız umarım.
Siz en iyisi, bu bahiste biraz ‘Oxymoron’ kavramı çalışın.
* İkincisi; herhangi bir fikir tartışmasında muhataba mesleki milat uydurulmaz, eleştirinin dayanak noktası ‘
Başbakan danışmanlığından köşe yazarlığına geçiş’ olamaz.
Olması için, önce
CHP rozeti taşımanın ya da Baykal’a danışmanlık yapmanın da sabıka kaydına dahil edilmesi gerekir ki, sıra en son başbakan danışmanlığına gelsin.
Aksi halde, her tartışmada tarafların ‘cemaziyel-evveli’nden başlamak icap eder ki, isteyen buyursun, o muhabbetin de yakasını karşılıklı açalım.
Israr ederse, ben şahsen Mehmet Yılmaz’ı mesleki geçmiş konusunda Fehmi Koru’ya
havale etmeyi tercih ederim.
* Üçüncüsü; demokrasinin kuyusunu kazarken suçüstü yakalananların elinde kazma,
kürek aramayın boşuna.
Onların suç aleti, ‘uzlaşma’ gibi anti-demokratik dayatmalar, ‘
sivil dikta’ gibi zorlama terkiplerdir.
Yeni deliller için bakınız; açık
tanık Dinç Bilgin’in
Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e ifşaatı.(Kaçırdıysanız, Hürriyet’in
arşiv servisinden temin edebilirsiniz.)