Tek tek gidelim...
Yargı kurumlarının en temel
itirazı şöyle;
“Bu
Anayasa değişikliği, Anayasa’ya aykırıdır.”
Yok, bir de uygun olsaydı!...
Adı üzerinde zaten, Anayasa
reformu bu.
Soru 1- Yahu, mevcut Anayasa’ya aykırı olmayacaksa, niye ‘değişiklik’ densin ki adına, düşündünüz mü hiç?
Hayret edersiniz ama...
Yargıtay,
HSYK,
YARSAV ve
CHP, bu veciz cümlede birleşiyor.
Cerbeze, mugalata ve safsata sanatlarında son nokta!
Şapka çıkaralım, lakin buraya kadar!
‘Mantık bu cümlenin neresinde?’ değil, sorumuz.
Aralarındaki söylem birliğine bakarak, bu kez şunu sormak hakkımız;
Soru 2-Yüksek yargı kurumları,
Meclis’teki siyasi muhalefetin bir parçası mıdır?
Baykal diyor ki; “Bu
Anayasa değişikliği, yargıyı, AKP yargısı haline getiriyor.”
Tersinden sormazlar mı peki;
Soru 3- İyi de, sözünü ettiği bu
yüksek yargı, CHP’nin yargısı, partisinin
organlarından bir organ mıdır?
Yapılmak istenen değişikliğin, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu söylüyorlar.
Ama yüksek yargıçlar, Meclis’in yasama tekeline açıktan müdahale etmekte hiçbir beis görmüyor.
Siyasi içerikli bir muhalefet kampanyasını pervasızca icra ediyorlar.
Soru 4- Yargı, yasama erkinin alanına girdiğinde, kuvvetler ayrılığı ilkesi nerede kalıyor?
Eleştiri sadedinde yine diyorlar ki, “Yüksek yargı devreden çıkarılıyor.”
Doğru söze ne denir!...
Halihazırdaki yüksek yargı düzeni, 12 Eylül’ün eseri.
Kürsü yargıçlarını, yerel mahkemeleri zapt-ü rapt altına almak için tesis edilmiş bir
darbe nizamı...
Başıbozuk görülen yerel hâkim ve savcılara güvensizlikten doğmuş.
Şimdi, yüksek yargı devreden çıkarılıyor.
Soru 5- Ne yani, çıkarılmasın mı?
Bu reformla, yerel hâkim ve savcılar, yüksek yargı kurullarının seçimine katılacak.
Mesela, kendilerini
tayin,
terfi ve meslekten
ihraç yetkisine sahip olan HSYK üyelerinin seçiminde
oy kullanma hakkına kavuşacaklar.
Başka bir deyişle...
Yargı üzerindeki yüksek yargı vesayeti sona erecek.
Soru 6- Ermesin de, yargıya
demokrasi gelmesin mi?
Demokrasiye direnenlerin itirazlarından biri de şu;
“Taslak metin, yüksek yargı kurumlarına sorulmadan hazırlandı.”
Darbe anayasası,
darbeci bir anlayışla değiştiriliyormuş.
Yüksek yargı, kendi kendini kutsuyor, dokunulmaz ilan ediyor.
Meclis’in her yasama tasarrufu ilgili kurumun rızasına tabi olacaksa, bürokratlar izin vermeden bürokrasiye dokunulmayacak demek ki.
Soru 7-Darbecilere yargı yolunu açma tasarrufu da darbeci askerlere mi sorulacak o zaman?
Denilebilir ki, çıkar çatışması ikilemi,
siyasetçiler için de geçerli.
Oysa onlar, kendilerini ilgilendiren konular üzerinde tasarruf yetkisine sahip.
Mesela,
siyasi partiler maddesini kendi kendilerine değiştirebiliyorlar.
Siz hâlâ öyle zannediyorsanız, tamam...
Yargı da kendi göbeğini kendi kessin.
Fakat madem öyle...
Soru 8- O yargı, bir siyasi parti gibi doğruları ve yanlışları için sandıkta halka
hesap da versin mi?
Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın, HSYK’nın tartışmalı içtihatları, referandumla halkın onayına sunulsun mu?
Esaslı bir itiraz daha var sırada...
“Yürütme yargıyı ele geçiriyor, yüksek yargıyı siyasallaştırıyor” diyorlar.
Doğru, Meclis’in her türlü müdahalesi siyasaldır.
İşin içine Meclis ve yürütme girdi mi, yargıya siyaset girmiş oluyor.
Bu da doğru.
Siyaset, halkın sisteme tek
katılım köprüsü olduğuna göre, halkın karıştığı her iş de siyasallaşmış olur.
Gene doğru, doğru olmasına da...
Soru 9- O halde, siyaset kötüdür ve halkı hiçbir işe bulaştırmamak mı gerekir?
Demokratik dünyadaki uygulamaya ters, bize mahsus ve işlemeyen bir yargı sistemine sahip olduğumuz açık.
Bu konuda, siyaset ve yargı içinde herhangi bir ihtilaf söz konusu değil.
Ama çözüm üzerinde bir türlü
ittifak sağlanamıyor.
‘Uzlaşma arayın’ diyenler,
teklif sahibinin yüzüne kapatıyor kapılarını.
Soru 10- Sistemi kilitlemek de çözümün parçası mıdır, yoksa bizim bilmediğimiz bir tür uzlaşma mı?
Bir de serzenişi var itiraz cephesinin.
Şikâyet sebebini şöyle anlatıyorlar;
‘Yüksek yargı ile dalga geçiyorlar.’
Eşantiyon sorusu- Bunu söyleyenler, halka nasıl da nanik yaptıkları fark edilmiyor mu sanıyorlar hâlâ?